Cittaslow’un mabedi Orvieto
Orvieto, Roma’ya 1 saat 20 dakika uzaklıktaki Terni iline bağlı, tepe üzerine kurulu bir köy. Ama sıradan bir köy değil, Dünya Cittaslow Başkenti… Etrüskler zamanından bu yana surları ve yapıtları ile varlığını sürdürüyor. Kentin tarihi de 1800 ile 2000 yıl öncesine dayanıyor. Kurulu olduğu tepe 1 milyon 400.000 bin yıl öncesinde okyanus altındaymış, 400.000 yıl öncesinde su seviyesinden biraz yüksekte olduğu hesaplanıyor, günümüzde ise dağ denilebilecek kadar yüksekte. Şehri özel kılan çok şey var, ben birkaçını paylaşmak istiyorum.
Varlığı Roma İmparatorluğu’ndan çok öncelere dayanan bir kavim olan Etrüskler, çok çalışkan ve üretken bir toplum. Etrüskler ve sonrasında Roma’dan kalan saat kulesi, katedraller ve en önemlisi yeraltı mağaraları mevcut. Mağara deyip geçmeyin, yeraltı odaları demek daha doğru. Şehrin altında tam anlamıyla bir şehir daha var denilebilir. Neredeyse her evin altında depolama ya da gizlenme için kullanılmış odalar var. Haberleşmede kullandıkları güvercinler için, gıda depolamak için ve en önemlisi de savaş zamanında saklanmak için kullanılan mağaralar bunlar. Öyle ki bazı mağaralar oldukça aşağıda ve yola kadar iniyor. Bu da demek oluyor ki, ulaşım için de açılan kuyu ve tüneller mevcut.
Orvieto yakınında bulunun tepelerde aynı karakteristiğe sahip, adeta küçük Orvieto diyebileceğimiz yerleşimler kurulu. Bunların hepsi zamanında Romalılar tarafından işgal edilmiş, sebebi ise stratejik tepe noktaları olmaları. Bunlar Umbria ve Lazio bölgelerinin arasında kalan 360 derece görüş açısına sahip yerleşimler. Buralardan gözlem yapılması kolay ve surlardan dolayı savunulması da…
Gelelim günümüz Orvieto’suna… Şehir adeta kültür, tarih ve yemek kokuyor. Ziyaretçilerine tam anlamıyla bir Roma dönemi filmi içerisinde hissettiren bir kent. Michelin yıldızı ve Tripadvisor ödülleri gibi çok sayıda markaya sahip olan Trattoria ve Osteria’larında tamamen yöreye özgü makarna ve et çeşitlerinin tadına varabileceğiniz işletmeler var. Şehirde ulaşım sorunu yok çünkü toplamda 2 kilometreyi geçmeyen bir yol haritası söz konusu. Ara sokakları ve eski yapıların birbirlerine bağlılığı
kenti özel kılan detaylardan biri. Arabalar genelde merkeze girmeden park alanlarına ya da evlerin bahçelerine bırakılıyor. Sonrası tamamen tabana kuvvet ama dert değil. Kentin girişinden meydanı olan Piazza del Duomo’ya ulaşım yürüyerek en fazla 10 dakika. Yolda göreceklerinizi sindirmeye yetmeyecek kadar kısa yani.
Mandıraları, el yapımı deri mağazaları ve eski tiyatrosuyla Orvieto’da, mayıs ayı başlarında Gül Festivali ve temmuz ayında Bira festival yapılmaktadır. Antik gülleri ile meşhur olan kentin görülmesi için en uygun aylar mayıs ve ağustostur. Gidecek olanlara tavsiyem, çekecekleri bolca fotoğraf için cep telefonlarının hafızalarının boşaltmaları ve spor ayakkabı ile gitmeleri olabilir. 😊
Kurban olam Şavşat’a da…
Kars Harakani Havalimanı’na indikten sonra Artvin’in şüphesiz en değerli ilçelerinden Şavşat’a varmak için önünüzde üç saatlik bir yolculuk daha var. Ama kendinizi sıkmayın. Geçeceğiniz yol belki de Türkiye’nin en yüksek rakımlı yolu ve sizin için hoş sürprizleri olabilir. Kış aylarında örneğin, yolun üzerinden kar fırtınasının adeta bir beyaz dere gibi aktığını görebilirsiniz.
Artık Şavşat’a geldik. Akarsu bakımından zengin ilçede çok sayıda buzul gölü bulunmakta. Göllerin en büyüğü Karagöl dağlarında bulunan ve dağa kendi adını veren Karagöl. Bol miktarda alabalık bulunan gölden sulama amaçlı olarak da yararlanılıyor. Ayrıca amatör balıkçılık için de gayet uygun. Meşeli Köyü orman içi mevkiinde milli parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir göl daha var. Orası da harika bir piknik ve mesire yeri. Eşsiz doğası ile dinlenirken görsel anlamda tatmin olacağınız bir yer.
İnişli çıkışlı bir yolun ardından 1.317 kilometrekarelik dağlık ve engebeli bir arazi üzerine yayılmış bulunan Şavşat’a varıyoruz. Şavşat yaklaşık 61 adet köyü bulunan, MÖ 900-650 yılları arasında Urartu ve Kimmerler, daha sonraları sırasıyla Saka Türkleri, Romalılar ve Sasaniler’in egemenliği altına giren bir şehir. Şimdi ise Türkiye Cittaslow Ağı’nın yeni üyelerinden. 2015 Haziranından bu yana Cittaslow’a dahil olan ilçenin en önemli geçim kaynağı hayvancılık.
Dört mevsim birbirinden güzel doğaya sahip olan ilçede kesinlikle önerdiğim konaklama tesisleri ahşap evler. Bu evlerde doğayla iç içe konaklamanın keyfini yaşayıp, Karagöl’de piknik yapıp ve tabii ki eşsiz bir lezzet olan cağ kebabını yemeden dönmeyin derim. Burada soluduğunuz havanın bile farklı olduğunu gidince anlayacaksınız.
Şavşat insanının misafirperverliği, Karadeniz ikliminin verdiği çılgınlık ve Gürcistan kültürünün verdiği sertlikle kaynaşmış. Akşam yemeği sonrasında sokaklarda, içinde ateş yakılmış bir varilin etrafında sıcak şarap eğlencelerine denk gelmeniz için özel bir gün olması gerekmiyor. Birkaç Şavşatlının eline akordeonunu, tulumunu, davulunu alıp sokakta boy göstermesi bu fitili ateşlemeye yeterlidir. Gönül rahatlığı ile aralarına karışarak bu etkinliklere katılın, kendinizi bir anda elinizde bir kadeh şarapla ya da horona girmiş bulursanız da şaşırmayın. Karadeniz insanının neşesi ve enerjisi bir anda insanı içine çekiveriyor çünkü.
Ayrıca her sene kış aylarında düzenlenen güreş etkinliğini ve binlerce yıl öncesinden kalan Berobana isimli şaman gösterilerini bir izleyin derim…
Şavşat’ın eğlenceli kış mevsimi etkinlikleri arasında kar kızağı ve bot kayağından da söz etmesem olmaz. Kar kızağı için ilçede bolca bulunan tepelerden köylere kadar uzanan parkurlar mevcut. Ben yapamam diyorsanız şimdiden söylemeliyim ki yanılıyorsunuz, düşe kalka öğreniyorsunuz. Bot kayağı ise benim ilk defa rastladığım ve bence denizdekinden çok daha zevkli ama tehlikeli de olabilen bir etkinlik. Denizde kullandığımız botu bir halat aracılığı ile 4×4 bir aracın arkasına bağlıyorlar. Botun içerisine 6 ya da 7 kişi biniyor ve araç bu kalabalığı arkasından çekmeye başlıyor. Çekerken caddede sürüklenen bot adeta su üzerinde gidiyor fakat sorun şu ki keskin virajlarda bottan fırlama riskiniz hep mevcut. Ve şu küçük detayı es geçmeyelim, suya değil yere düşüyorsunuz☺ Hava soğuk olsa da botun üzerinde söylenen türküler ve insanların düşmemek için birbirlerine kenetlenmeleri de ısınmanızı sağlıyor. Tehlikeli gibi görünse de, bir dahaki gidişimde ilk tekrarlayacağım etkinlik bu olacak…
Yaz aylarında yaylalara göç eden halk aynı eğlence ve sosyalliğe oralarda da devam ediyor. Şehirde turistik anlamda birçok kilise ve tarihi eserler mevcut. Katkısız, doğal süt ürünleri ve uygun fiyata karnınızı doyurabileceğiniz lokantalar bulmak işten bile değil. Unutmadan şunu da ekleyeyim, ilçenin girişinde yer alan Şavşat Evi’ne uğrayıp en azından bir şerbet içmeden geçmeyin lütfen.
Benzersiz bir doğaya ve renge sahip olan Şavşat’ta kadına ve çocuğa verilen önem de çok yüksek. Seferihisar’da bilinen Çocuk Belediyesi’ni uygulayan ikinci kenttir Şavşat. Tabii burada Belediye’de çalışan, şimdilerde Yazı İşleri Müdüresi olan Filiz Özcan Hanımefendinin emeği çok büyük. Şavşat ona çok şey borçlu. Buradan ona da selam olsun…
Kazım Koyuncu’nun da seslendirdiği Şavşat türküsünün, “dağlarda kar sesi var, tavlada zar sesi var, kurban olam Şavşat’a da, içinde yar sesi var” diye anlattığı bu ilçeyi herkesin görmesi gerekiyor diyerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Eğer görmediyseniz, umarım Şavşat’ı merak etmenizi sağlamıştır anlattıklarım. Ve eğer gidip görürseniz, yazdıklarımdan çok daha fazlasını bulacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın.
Sevgiyle kalın…
Teşekkürler