2016 yılında keşfedilen endemik bitkilerimiz

Tamamına yakını lokal ve tehlike altında, elle bir çırpıda sayılabilecek sayılarda olan bu endemik bitkilerimizin çaresiz hastalıklar için ilaç hammaddesi içerebilme, anasonda olduğu gibi tarım bitkileri için de bir gen kaynağı olabilme potansiyelleri vardır. Ancak korunmaları için mutlaka bir işe yaramaları gerekmez, onlar milyonlarca yıldır Anadolu’nun gerçek sahibidirler ve saygıyı, korunmayı sırf bu yüzden hak ederler. Heyecan verici bir doğası vardır Türkiye’nin. Engin ovalarında ilerlerken aniden karşınıza yüce bir dağ çıkabilir, bir dağın kurak ve kavruk bir yüzünün aksine öbür yüzünde sizi sürekli nemli bir iklim karşılayabilir. Deniz seviyesinden beş…

okumaya devam

İzmir

İzmir, adına yazılan her şiir aşk ve dişilik kokan şehir. Şairin dediği gibi denizi kız, kızı deniz, sokakları hem deniz hem kız kokan şehir. Ozanların atası Homeros’un doğum yeri, Victor Hugo’nun Egeli prensesi. Eğer ünlü Fransız edebiyatçı, bir kez solusaydı İzmir’in havasını, prensesinin yüreğinin efeler gibi attığına da tanık olurdu hiç kuşkusuz. Nereden başlanır, nasıl anlatılır bu kadim şehir? Yıkımlara, salgınlara, depremlere, yangınlara rağmen beş bin yıldır varlığını sürdüren bir kenti tanıtmak için önce onu iyi anlamak; anlamak için de asıl kimliğini ortaya çıkarmak gerekir. Her kentin kurumsal bir kimliği…

okumaya devam

Modernitenin ‘hız’la imtihanı

“Hız”lı yaşam tarzları bedensel ve ruhsal sağlık problemlerinde artışa ve genç yaşlardan itibaren stres temelli sağlık sorunlarında artışa neden oluyor. Diğer yandan “hız”ın esiri ve kapitalist ekonomik sistemin parçası olan insanlığın daha çok tüketime yönelme arzusu sonucu doğal kaynaklar hızla tükeniyor. Modern yaşamın sunduğu olanaklar bir taraftan “hız”lanmamızı sağlarken diğer taraftan da bizi “hız”ın esiri haline getirmiş durumda. Yani bir yandan o çok hızlı arabamıza binip, en hızlı kasalarında alışveriş yapabileceğimiz, en marka(!) ürünleri satın alabileceğimiz, indirimli(!) ürünlerden daha fazla alabileceğimiz süpermarketlere ya da mağazalara koşarken bir taraftan da istediğimiz…

okumaya devam

Deli mi ne?

Seferi Keçi dergisine başarılar diliyorum. Umarım adına uygun bir biçimde inatla sürdürür yayın yaşamını. Zaman zaman bu köşeden söyleşeceğiz Seferi Keçi okurlarıyla. İlk yazımızın konusu: “Deliler”. Köyün delileri saygın kişilerdir Eskiler “her köyün bir delisi vardır” derler. Doğrudur. Köyün delileri saygın kişilerdir. Yabancılar değil belki ama, köyün sakinleri, kendi köylerinin delisine büyük saygı gösterirler. Sanırım 1991 yılı başlarıydı, Zonguldak’taki büyük madenci yürüyüşüne katılmıştım; hani şu gözünü Ankara’ya dikip yollara düşen on binlerce baldırıçıplağın yürüyüşü. En önümüzde bir deli yürüyordu. Yerli yersiz bağırıp çağırıyor, bazen kendini dağlara vuruyor, bazen ağaçlara tırmanıyordu.…

okumaya devam

Sakin adam güncesi 1- Gevrek kuyruğunda sosyal çözümleme

Erken dönem iletişim kuramlarının alabildiğine sığ modelleri arasında kulaç atarken fark ettim ki insanoğlu kendini anlamaktan ziyade, anlatmayı hobi edinmiş kendine. Binlerce yıllık insanlık tarihinde geçirdiğimiz evrim her ne kadar takdire şayan olsa da, bir türlü çözülemeyen iletişim problemimiz, toplumsal dinamiğin dişlileri arasına sokulan çomaklar gibi ket vuruyor evrilmeye meyilli beyinlerimize. Diyebiliriz ki, bizler konuşarak anlaşabiliriz. Ama aynı zamanda, aynı bizler, konuşarak anlaşamayabiliriz de. Yasemin kokularıyla parıldayan bir pazar sabahı, otuz tane birbirinden nadide insanı, beş metrekarelik ekmek fırının  içine sokup, kahvaltı için bir şeyler seçmesini istersen anlaşamayabiliriz mesela. Görece sakin kentimin…

okumaya devam

Şehre köle olmak mı, kendi cennetinde yaşamak mı?

Köylülerin hayvana ve bitkiye yaklaşımının odağında “saygı” vardı. Yani ekolojik döngünün bir parçası olduğunu kabullenmişlik, gereksiz zarar vermeme, ne çiçeği koparma ne bitkiyi kurutma, hayvanın doğal yaşamına zarar vermeden birlikte yaşama… Sabah 9 civarı dimdik köyün, derme çatma merdiven veya üst üste dizilmiş taşlardan oluşan sözde patikamsı yokuşlarından inmeye başlıyor, genç yaşlı kadınlar, kızlar. Bir evin bulunduğu yükseklikle en yakın komşunun evi arasında ciddi bir kot farkı var. Alışmışlar, dengeyi kurmuşlar. Düz ayakkabıları kaymıyor bile. Öylesine bir dikey coğrafya. Rengârenk şalvarları, yazmalarıyla merdivenlerde kadınlar, yokuşları hızlı hızlı inerken, birer birer…

okumaya devam

‘Başka’ bir Seferihisar için, ‘Başka’ bir dünya için…

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ile söyleşi Daha katılımcı bir yönetim geleneğini ve örgütlenmesini oturttuğunuzda, artık yönetimde kim olduğundan bağımsız, aynı hedefleri paylaşan halkın inisiyatifiyle yürürsünüz. O saatten sonra başkan Tunç Soyer’miş, Ahmet’miş, Mehmet’miş, bir önemi kalmaz. Seveni sevmeyeni, oy vereni vermeyeni, sanıyorum herkes hemfikirdir ki Seferihisar’ın geçirdiği büyük değişimde en büyük rol, Belediye Başkanı Tunç Soyer’e ait. Sadece icraatlarıyla değil. Bu değişimin arka planındaki Cittaslow düşüncesiyle, Seferihisar’ı ve Türkiye’yi tanıştırmasıyla da… Kendisiyle bu değişimi konuştuk. -“Başka bir dünya mümkün” diye bir söz var ya, tüm dünyada toplumsal muhalefetin dilinde,…

okumaya devam

Katılımcı bir yerel yönetim için Kent Konseyi: Seferihisar için hep birlikte…

Bizim kafamızdaki Cittaslow kenti Seferihisar ile şu anki reel Seferihisar’ı yan yana koyduğumuzda, arada ciddi bir mesafe olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu mesafeyi nasıl kapatacağımızın, burada üzerimize düşen rolü nasıl oynayabileceğimizin hesaplarını yapıyoruz. Çağdaş, Cittaslow kriterlerini gerçekten sindirerek hayata geçiren bir Seferihisar için elimizden gelen yapmaya gayret edeceğiz, amacımız bu. Türkiye’de Kent konseyleri, demokratik ve katılımcı bir yönetişim anlayışı için halkın sivil toplum örgütleri aracılığıyla yerel yönetime katılımını öngören Birleşmiş Milletler Yerel Gündem 21 planının bir parçası olarak gündeme geldi. Belediye Kanunu ile yasal bir tanıma kavuşturuldu. Buna göre kent konseyleri,…

okumaya devam

İlkay Akkaya ile söyleşi: ‘Seferihisar’da aradığımdan fazlasını buldum’

“Doymak bilmiyor insanlar artık. Benciller, hep başkalarından daha iyi durumda olmak için çabalıyorlar. Yaşadıkları şartları birlikte düzeltip hep beraber daha iyi yaşamak için değil.”   Seferihisar’da bir dağ başında, İlkay Akkaya’nın evindeyiz. Kendisini tanıyorsunuz. Grup Yorum’la başlayıp Grup Kızılırmak’la ve ardından solo çalışmalarıyla devam eden müzik hayatı, hep mücadele içinde, konserlerde, dayanışma gecelerinde, grevlerde, mitinglerde, büyük kalabalıklarla birlikte türküler söyleyerek geçti; öyle devam ediyor. Akkaya, yaklaşık yedi yıldır Seferihisar’a gelip gidiyor, iki yıldır da sürekli burada yaşıyor. Küçük bir tepe üstünde, eşi Zeynel abiyle birlikte kaldığı, kendisi gibi sade, gösterişten…

okumaya devam

Fransa kıyılarında Antik Teos mermeri

Patrick Lagrou Belçikalı bir tarihçi, yazar. Teos mermerleri ve Teoslu şair Anakreon üzerine araştırma yapmak için yolu buralara düşmüş. Kendisiyle tanıştık, o bizi, biz onu sevdik. Ülkesine döner dönmez, sağ olsun, “Seferi Keçi” için Fransa açıklarındaki Teos mermerleri batığının hikâyesini yazdı. Fotoğrafta görüyorsunuz, 31 metre derinde kuzu gibi yatıyorlar. Dalgıç da Patrick Lagrou’nun kendisi. Çeviren: Emrah Sekendiz   Bu batık, doğudan batıya neredeyse tüm Akdeniz’i boydan boya kat etmişti. Üstelik, ilk kez deniz dibinde bu tür mermer taşıyan bir batık bulunuyordu. Africano mermeri taşıyan bir batığın keşfi aynı zamanda bu…

okumaya devam