“Kocaeli-Adapazarı-Düzce hattını takip eden Kuvay-i İnzibatiye Ordusu’nun hedefi Ankara’da kurulan yeni meclisi ortadan kaldırmaktır. Ellerinde Şeyhülislam’ın fetvası olduğu için her geçtikleri yerleşim yerlerinde sayıları daha da artar. Fakat Mudurnu’ya geldiklerinde Kuvay-i Milliye milisleri isyancılara geçit vermez. Mudurnu, Kuvay-i Milliye’nin kalesidir. Anadolu toprakları işgal edilmeye başlandığı tarihlerde Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kurulup işgallere karşı tepkisini gösteren kasabadır. Ankara’ya giden yolda isyancıları durdurarak Millet Meclisi’nin Kayseri’ye taşınmasını önleyen kasabadır. Mudurnu’nun göstermiş olduğu bu kahramanlıklardan dolayı Mustafa Kemal Atatürk tarafından teşekkür telgrafı yollanmıştır.”
Bu kısa tarihsel girişin ardından size Mudurnu’yu anlatmaya başlayabilirim.
İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na ulaştıktan sonra özel araç ile iki buçuk saatte, otobüsle üç ya da dört saatte ulaşabileceğiniz bir yerdir Mudurnu. Tarihi İpek Ticaret Yolu üzerinde olması, Osmanlı konakları ve Cittaslow üyelerinden biri olması, Bolu iline bağlı bu ilçenin en önemli özellikleridir. Kentin başından sonuna kadar doğa ile iç içe olduğunu ve hiç beklemediğiniz bir anda köşeden yakın tarihin çıktığını görmek eminim sizin de hoşunuza gidecektir. İç suların en önemlilerinden olan Abant Gölü de bu ilçenin sınırları içerisindedir. Hafta sonları kurulan köylü pazarları ve oksijen miktarı, yerli turistin Mudurnu’yu tercih etmesindeki başlıca sebeplerdir. Sakin bir tatil geçirmek isteyenlerin Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki uğrak yeridir.
Nisan ayında en son ziyaretimi gerçekleştirdiğim Mudurnu’da tarihi bir konakta kaldım. Konağa girerken ayakkabılarımı henüz binanın girişinde çıkarmak ve oradan verilen eski tip terliği giymek alışılmadık bir başlangıç oldu aslında. Ahşap konakta yürürken duyulan gıcırtılara ise adeta bir asır geriye döndürüyor. Odaların açıldığı holler, elektrik enerjisi ile olan seviyeli ilişki ve en önemlisi kahvaltıda kullanılan ürünleri ile Mudurnu konaklarının atmosferi sizi geçmişe götürüp getiriyor. Hem zaman tüneli gibi olması hem eski adetleri yaşatıyor olmasıyla, size adeta İpek Yolu’ndan geçen bir tüccar gibi hissettiriyor.
İlçe merkezinde bulunan Belediye binası da eski konaklardan biri ve alışılmadık şekilde belediye başkanının odası yok. Üst kata çıktığınız zaman kafanızı sağa çevirin, orada oturan ve sizi karşılayan kişi Belediye Başkanı’nın ta kendisi olacaktır.
Belediye binasının kapısı hemen ilçenin çarşısına açılıyor. Sokak hayvanları, halka açık kamelyalar sizi evinizde hissettirmeye yetiyor. Sokak hayvanlarının da özel hissettiği bir yer aslında burası. Belediye personellerinden olan Merve ablaları maaşının neredeyse tamamını onları doyurmaya harcıyor, bakımlarını kendisi yapıyor ya da yaptırıyor, onun bu özverisinden bahsetmemek olmaz. Buradan ona gönderdiğimiz selam ile devam edelim.
Karnınızın acıkması Mudurnu’da hiç sorun değil. Gözünüzü kapatıp her hangi bir lokantaya girin, o zamana kadar yediğiniz en lezzetli yemekleri bulabilirsiniz. Yani özellikle bir mekan tercih etmek zorunda değilsiniz.
Eski mesleklerin hala yaşatıldığı bir ilçe olan Mudurnu’da marangoz, semerci ve daha nice eski atölyelere rastlayabilirsiniz. Bildiğiniz gibi Mudurnu tavukçulukla da ünlü, bunu size hoş geldiniz diyen kentteki tavuk heykeli de hatırlatıyor.
Mudurnu’da alışılmışın dışında bir gelenek yaşamaya devam ediyor. Cuma günleri namaz vaktinden önce tüm esnaf toplanıp dua ediyor. İlçe merkezinde sokağa çıkan esnaf aynı anda 700 yıldır okunan dualara amin diyor. Yanlış okumadınız, 700 yıldır devam eden bir gelenek. Yolunuz düşerse bu ritüele katılmanızı da tavsiye ederim.
İlçede küçük ama boyutuyla ters orantılı şekilde uzun bir zaman geçirebileceğiniz bir kültür evi var, “Pertev Naili Boratav Kültür Evi”. Binayı ilk gördüğüm zaman beklentim epeyce düşmüştü, fakat eski konağın üst katına çıktığım zaman bizi karşılayan amcamız önce tamamen gönüllü olarak bu işi yaptığını ve kendi çabasıyla orayı kurduğunu anlatınca tüm düşüncelerim nötrlendi. Önce Mudurnu’nun tarihinden bahsetmeye başladı, daha sonra kitap, dergi ve gazeteleri gösterdi. Bu tarih yolculuğunda kendimi bir anda sayfaların narinliğine zarar vermeden incelerken buldum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat ettiği günün gazete manşetlerini gördüm, Nazi Almanya’sının çöküşünden Berlin Duvarı’nın yıkılmasına kadar yakın tarihteki tüm tarihsel olayların hepsinin manşetlerini okurken saatler geçirdiğimi fark edip dışarıya çıktım. Kendi kendime düşündüğüm ilk şey “ne kadar önemli topraklarda, coğrafyada yaşıyoruz, bunların farkındalığını artırmak için ne yapabiliriz” fikri oldu.
İpek Yolu üzerinde yer aldığını söylemiştim Mudurnu’nun. Bu tarihi yol üzerinde Mudurnu dışında iki ilçe daha var, Taraklı ve Göynük. Bunların birbirlerine olan mesafeleri, adeta bir kadim dostluk örneği. Garip olan ise birbirleriyle dostça yaşayıp, bambaşka kültüre sahip ilçeler olmaları. Tabi ki hepsinin en önemli ortak özelliği, Osmanlı Dönemi’ni en ince ayrıntısına kadar yaşatmaları…
Kısacası sevgili okurlar, Cittaslow kentler aslında sonradan olmuyorlar, Cittaslow doğuyorlar. Bizlere düşen onların anlattıklarını iyi anlayıp, yorumlayıp, sürdürülebilir olmalarını sağlamak.
Sevgiyle ve yavaşlıkla kalın. Aceleye gerek yok…