İster ciddiye alalım ister almayalım, bilim insanlarının yıllardır dillerinde tüy bitercesine vurguladığı iklim değişikliği, günlük hayatımızda hissedilir sonuçlarıyla kapımıza dayandı. Üstelik gidişat böyle devam ederse, başta fosil yakıtların kullanımı olmak üzere büyüme ve daha fazla üretip daha fazla tüketme temelli insan etkinlikleri sürerse, bütün göstergeler yakın geleceğimizin daha karanlık olacağına işaret ediyor. Devletlerin, şirketlerin, tek tek bireylerin, az ya da çok herkesin sorumluluğu var ve iklim krizinin olası sonuçlarına karşı herkese bir rol düşüyor. En önemli aktörlerden biri de yerel yönetimler.
İzmir iklim krizinin farkında mı, sonuçlarına karşı hazırlanıyor mu? Bu soruları yaşanabilir kentler ve kentsel tasarım üzerine çalışmaları bulunan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yeşil Altyapı Stratejisi Proje Koordinatörü, İYTE Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu’na sorduk.
– Mevcut iklim değişikliği ya da krizindeki insan faktöründen başlayalım mı önce? Sorunun ortaya çıkmasında ve gelecekteki seyrinde insanın nasıl bir etkisi var?
– Tüm bunlar “insan çağı”nın oluşturduğu etkiler. 21. yüzyılın ilk yarısında karşılaşacağımız en temel sorunlardan biri kentleşmenin ve insan etkisindeki alanların görülmemiş şekilde artmasıyla ortaya çıkan “insan çağı”nın oluşturduğu etkilerle baş etmek olacak. Sınırlı kaynaklar üzerindeki baskıları azaltmak ve ani gelişen olaylara karşı dirençli olabilmek, geleceğimizi belirleyen en önemli stratejiler olacak dolayısıyla.
Bunlar ertelenemeyecek müdahaleler. Birleşmiş Milletler’in 2017 de revize ettiği Dünya Nüfus Tahmin Raporu’na göre 2017’de 7,5 milyar olan dünya nüfusunun 2050 yılında 9,8 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Nobel ödüllü atmosferik kimyacı Crutzen bu yeni antroposen çağını “Artık doğal ekosistemleri tahrip etmiyoruz. Aksine, insanların oluşturduğu sistemlere doğal ekosistemlerin eklendiği bir dönemi yaşıyoruz. Doğa ve kültür arasındaki uzun süredir var olan bariyerler kalktı. Biz artık doğaya karşı değiliz. Doğanın nasıl olduğuna ve olabileceğine karar vereniz” diye tanımlıyor.
Yani doğanın ve dünyanın geleceğinde insan faktörünün etkisi tartışılmaz konumda. Doğa ve kültür, kent ve kır arasındaki sınırlar muğlaklaşırken daha önce birbirine tamamen zıt ele alınan bu kategorilerin strateji oluşturma, planlama ve tasarım süreçlerinde yeniden düşünülmesi de zorunlu hale geliyor.
İzmir için senaryolar
– İzmir için nasıl senaryolar var, nüfus artışı, kentleşme ve iklim değişikliğine bağlı olarak?
– İzmir’de de önümüzdeki yıllarda nüfus artışının devam etmesi, iç ve dış göçlere bağlı olarak İzmir’in büyümeyi sürdürmesi bekleniyor. Kent nüfusu 2030 yılı için İzmir Ulaşım ana planı verilerine göre 6,3 milyon, İzmir Su Master Planı 2050 projeksiyonuna göre ise 8,1 milyon olarak tahmin ediliyor. Dolayısıyla, zaten mevcut yayılma sınırlarına dayanan kentin büyümesinin yönetilmesi en önemli konu olarak karşımızda duruyor. Hiç boşluk bırakmadan yağ lekesi formunda büyüyerek çevresine zarar verecek bir gelişmedense, İzmir’in mavi-yeşil kentsel büyüme yönetimine dair adımların atılması daha iyi sonuçlar verecek bu bakımdan.
– İklim değişikliğine bağlı senaryo nasıl İzmir için?
– Artık iklim krizi diyelim buna. Bu konuda İzmir için bütüncül senaryolardan, iklim adaptasyon planından bahsetmek henüz olanaklı değil. Ama bu yönde çalışmalar ve girişimler artmıştır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi için hazırlanan “Dirençli Kentler İçin Bir Çerçeve: Yeşil Odaklı Uyarlama” adlı Avrupa Birliği projesinde, 2050 ve 2100 yılları için iyimser ve kötümser iklim modeli senaryoları oluşturuldu. 18 ay süren proje kapsamında pilot alan olarak seçilen Balçova ilçesi için kentsel altyapı sistemi haritalandırıldı ve alan kullanımı ile değişim modelleri hazırlandı. Kentsel ekosistem hizmetleri haritalandırıldı, İzmir’in iklim değişikliğine uyum sağlayabilmesi için plan kararları oluşturuldu. Proje sürecinde elde edilen ve oluşturulan tüm bilgileri içeren bir rehber kitap hazırlandı ve yayınlandı.
Bu çalışmada, İzmir iklim modelinde “orta iyimser” ve “en kötümser” senaryolar ele alındı. Rapora göre, 2050 yılından sonraki 50 yıllık süreçte İzmir´in alçak kesimlerinde sıcaklık artışı beklenirken, yüksek kesimlerde ise hava giderek soğuyacak ve yıllar geçtikçe ortalama değerler düşecek. Yine aynı senaryoya göre, kentteki yağış rejimi de değişiyor. Yağışlar belirli dönemlerde yoğunlaşacak. Özellikle Mart ve Nisan aylarında meydana gelen yağışlar, 2050 sonrası süreçte Mayıs ayında toplanacak. Kış aylarında yağış miktarı artacak. İlkbahar, yaz ve sonbahar dönemlerinde yağışlar yüzde 50 oranında azalacak. Oluşan bu durum, tarımı da olumsuz şekilde etkileyecek.
Kötümser senaryoda ise küresel iklim değişikliğine karşı gerekli tedbirler alınmadığı ve ihtiyaç duyulan yeşil alanlar yaratılmadığı takdirde, İzmir´i ciddi bir kuraklık bekliyor. İklim değişiklikleri radyasyon oranını da belirgin şekilde artıracak ve yaşanan bu durum, kent nüfusundaki artışla birlikte toplumu çok olumsuz etkileyecek (https://direnclikent2019.izmir.bel.tr/tr/Haberler/31/21).
Ne yapmalı
– Buna hazır olmak, daha dirençli ve daha esnek bir yapı kazanabilmek için ne yapmalı İzmir, nasıl bir yol haritası izlenmeli?
– Sözünü ettiğim proje çerçevesinde bunlar da değerlendirildi. “Sıcaklık ve Yağış Değişimleri”, “Arazi Kullanımlarının Planlanması”, “Yeşil Alanların Yönetimi”, “Yağış Suyu Yönetimi”, “Karbon Tutma ve Hava Temizleme” gibi ana başlıklar altında gayet kapsamlı öneriler getirildi. Şöyle sıralayabilirim kabaca:
– Suyun depolanması ve kullanımında daha dikkatli olunması;
– İklimle uyumlu bir şehir yaratabilmek için ekolojik nitelikleri yüksek yeşil alan miktarının artırılması, bu alanların birbiriyle fiziksel olarak bağlanması;
– Yeşil yüzey miktarını artırmak için çatı bahçeleri ve düşey bahçeler oluşturulması;
– Farklı fiziksel özelliklere sahip yerel türler tercih edilerek bitki çeşitliliği ve yoğunluğunun artırılması;
– Yağış suyunun hızını azaltacak bitkilendirme sistemi oluşturulması;
– Yağmur sularının ayrık sistemde toplanması sağlanarak parklarla bütünleştirilmesi;
– Tarım arazilerinin korunması;
– Kent içindeki refüjlerin ve kaldırımların su tutma hendekleri şeklinde tasarlanması;
– Yeşil alanlarda suyu tutmak için çukur, hendek veya yağmur bahçelerinin tasarlanması;
– Karbon tutma ve hava temizleme için bitkilendirme çalışmalarında kitleli, geniş taç yapısına sahip ağaçların kullanılması, yüzey sıcaklığını azaltmak için çınar, ıhlamur, meşe gibi bitkilerden yararlanılması, çatı bahçelerinin oluşturulması;
– Özellikle yol kenarlarında ağaç miktarının artırılması;
– Çakalburnu Dalyanı Sulak Alanı ve İnciraltı Kent Ormanı’nın korunması;
– Kurak iklim koşullarına uyumlu ıhlamur, çitlenbik, menengiç, meşe, doğu çınarı, erguvan, sığla, servi gibi ağaç türlerinin tercih edilmesi;
– Yeşil alanlarda çim yerine daha az su isteyen, kuraklığa dayanıklı, bakım masrafı az yer örtücülerin kullanılması;
– Bulunduğu alanın yeraltı su sistemini değiştiren ve doğal türlerle rekabet eden yabancı yurtlu okaliptüs ağacının alandan uzaklaştırılıp yerli türlerle değiştirilmesi.
Bu ve benzeri öneriler daha kapsamlı bir biçimde beş ana başlıkta İzmir Yeşil Altyapı stratejisi altında yer alıyor, web sayfasından bakılabilir (http://izmirdoga.izmir.bel.tr/).
– Uygulamada hangi noktadayız?
Bu proje temel stratejileri ortaya koymuştur. Bundan sonra yapılması gerekenlerin başında, yapılan üst ölçekli çalışmaların plan ve eylemlere dönüştürülmesi geliyor. Bunun için de öneriler sıralayabiliriz:
– Başkanlar Sözleşmesi Kapsamında 2030 için %40 karbon azaltım hedefi yanı sıra iklim değişikliği uyum planı acilen hazırlanmalı ve ilgili adımlar izlenmelidir. Bu yönde hazırlıklar mevcuttur.
– Avrupa Yeşil Başkenti hedefinin peşinden gidilmeli, ilgili 12 kriteri sağlamak için çalışmalar yürütülmelidir. Bu konu ile ilgili 2011 yılında bir yazı yazmıştım. Meraklısı internetten okuyabilir (https://tr.boell.org/tr/2014/06/16/avrupa-yesil-baskent-oeduelue-izmir-20xx-ekoloji)
– UrbanGreenUP projesi iklim değişikliğine uyum kapsamında önemli demo projeleri gerçekleştirmektedir. Bu projelerin hayata geçirilmesi kadar kente yaygınlaştırılması da önemlidir. Yeşil altyapı ve mavi altyapı planları özellikle merkez kentten başlamak üzere hayata geçirilmelidir. Proje kapsamında önerilen kent planlarının doğallaştırılması için doğa-esaslı çözümlerin kent planlarına ve uygulamalarına nasıl yansıyacağı, bu yönde yapılacak yönetmelik, plan notu, uygulama rehberi gibi belgeler üretilmelidir.
– Gediz Deltasının UNESCO Doğa Mirası Adaylığı, Bakırçay havzasının UNESCO Jeopark Ağı için hazırlanması, İzmir Yarımada bölgesinin UNESCO Biyosfer Rezervi ağına dahil olması gibi girişimler desteklenmeli ve bütünleştirilmelidir. Böylelikle iklim değişikliği ve hızlı nüfus artışı ile kentin hassas kültürel ve doğal alanlarına gelecek baskıların hafifletilmesi ve yönetimi için yeni uluslararası akredite kazanımlar ortaya çıkacaktır.
– “1/25000 Ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı”nda tarif edilen ancak sınırları ve yönetim çerçevesi belirlenmeyen Merkez Yeşil Kuşak alanı tanımlanmalı ve yönetim planı oluşturulmalıdır. Bunun için Londra’nın dikkate değer bir “Yeşil Kuşak Yönetim Planı” var, bu incelenip örnek olabilir (http://londongreenbeltcouncil.org.uk/). Bu konuda İzmir Yeşil Altyapı Stratejisi Planlama ve Yönetişim alanındaki öneriler dikkate alınmalıdır.
– Denizel alan planlaması ve İzmir Körfezi için yapılan çalışmalar, mavi büyüme perspektifini de dikkate alarak yapılmalı, körfezi besleyen ve aynı zamanda kirlenip dolmasına neden olan dereler sisteminin onarımı ile ekolojik koridorlara dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
– Bir Başkanlar Sözleşmesi’nden söz ettiniz, bu ne?
– 57 ülkeden 9000’in üzerinde belediyenin üye olduğu bir sözleşme Başkanlar Sözleşmesi (Covenant of Mayors). İzmir buna Büyükşehir Belediyesi ve Seferihisar, Karşıyaka, Bornova ve Bayındır ilçe belediyeleri olmak üzere beş belediyeyle üye. Türkiye’de İzmir dışında 14 belediye daha bu yapıya dâhil olmuş ama aynı kentten en çok üyeyi barındıran tek kent İzmir.
Başkanlar Sözleşmesi Avrupa Birliği Komisyonu bünyesinde oluşturulan bir yapı. Temel amacı karbondioksit gazı azaltılmış ve küresel ısınmayla savaşan bir dünya için yenilenebilir ve temiz kaynakların kullanımını özendirmek ve desteklemek. Bu girişim iklim krizine karşı kentlerin de söz sahibi olduğu ve aktif katıldığı bir platformu, kentler koalisyonunu temsil ediyor. 2015’e kadar üye olan kentlerden 2020 yılına kadar karbon salımını en az %20 oranında azaltma taahhüdünde bulunması istenmişti. İzmir Büyükşehir 2015’te katılmıştı ve azaltım hedefleri doğrultusunda “İzmir Büyükşehir Belediyesi Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı’nı hazırladı, 2016 yılında bunu devreye soktu.
– Bu konudaki çalışmalar ne durumda?
Bu plana uyumlu eylemlerden bazıları şöyle. Örneğin daha fazla elektrikli otobüs hizmete alınacak. Bugün için sanırım 20 adet bulunuyor, üç yıl içinde 400’e çıkarılması hedefi konmuş. Atölye binalarının üstünde kurulan güneş enerji santralleri otobüslerin elektrik tüketimini %122 oranında karşılıyor, geri kalan üretim şebekeye aktarılıyor. Bu uygulama aynı zamanda UITP tarafından verilen “Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme Ödülü”nü kazanmış.
Tramvay, metro, İzban gibi raylı sistem yatırımlarının arttırılması, gemi filosunun çevre dostu yakıt tüketen gemilerle yenilenmesi ve tabii ki bisiklet kullanımının teşvik edilmesi gibi adımlar var atılmakta olan.
-Kentin hızlı büyümesinden bahsettiniz, bunun sonuçlarına karşı nasıl önlemler alınıyor?
Kentin mekânsal gelişimi ile ilgili üç ana bölgede yapılan çalışmaları görebiliyoruz. Bunların ilki tarım havzaları.
Önce şunu not etmek lazım ama. İzmir 1984 yılında 3030 sayılı Büyükşehir Kanunu ile 16 büyükşehir belediyesinden biri olarak Körfezi çevreleyen 11 ilçe belediyesi ve 1,5 milyonluk nüfusu kapsayan bir kentken, 2004 yılında 5216 sayılı kanunla hizmet alanı 50 km yarıçaplı bir alana ulaşmış ve 21 ilçe belediyesi ile 3,5 milyon nüfusu kapsamaya başlamıştı. 2014 yılında 6360 sayılı kanun devreye girdi ve tüm il sınırı ve bugün 4,3 milyonluk nüfusu ve 30 ilçeyi kapsar hale geldi.
Hizmet alanı önce 6 kat sonra 2 kat genişleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi, kırsal alanların da belediye hizmetlerine dâhil olmasıyla 2013-2016 döneminde İzmir’in Yarımada, Gediz-Bakırçay ve Küçük Menderes Havzalarını kapsayan, sürdürülebilir yerel kalkınma perspektifli tematik strateji planları hazırlamıştı. Burada temel amaç İzmir’i besleyen ve koruyan tarım havzalarının bütünlüğünün korunması ve sürdürülebilir kalkınmasının sağlanmasıdır.
Bu çalışmaları destekleyecek biçimde Tarım Bakanlığı tarafından “Bazı Ovaların Büyük Ova Koruma Alanı Olarak Belirlenmesine İlişkin Karar” yayınlanmış ve İzmir’de 6 alanda Büyük Ova ilanı yapılmıştır. Bu kapsamda yapılması gereken Büyük Ova koruması ile fiziki master plan süreçlerinin ve kırsal kalkınmanın entegre edilmesidir. İzmir bu çalışmalara öncü olabilecek 1/25.000 ölçekli bir “İlave Nazım İmar Planı” süreçlerini yürüttü.
Plan raporunda tematik strateji planlarından gelen Bakırçay havzasının UNESCO Jeopark Ağı için hazırlanması, İzmir Yarımada bölgesinin UNESCO Biyosfer Rezervi ağına dâhil olması gibi öneriler desteklendi. Bunun yanı sıra Jeopark ağı üyeliği ve bölgenin korunarak gelişimi için Bakırçay Havzasına yönelik Avrupa Birliği Ufuk 2020 programı kapsamında 2018-2022 yıllarını kapsayacak RURITAGE projesi yürütülmektedir. Bunun detayları da Belediye’nin web sayfasında bulunabilir (https://www.izmir.bel.tr/tr/Haberler/ruritage-projesi-izmir-koordinasyon-merkezi-acildi/40746/156).
– Kent merkezine ilişkin neler var?
İkinci başlık da bu. “Merkez Kent”, yani İzmir Körfezi’ni saran ve tarihsel perspektifte en yoğun kentsel yapılaşmanın olduğu bölge. Bu bölge, tamamıyla yapılaşmış olması ve dönüşüm problemleri nedeniyle en acil müdahale edilmesi gereken yerlerdendir.
Bu çerçevede, iklim değişikliğine uyum çerçevesinde 2017-2018 döneminde “İzmir Yeşil Altyapı Stratejisi” oluşturulmuştur. Bu belge, merkez kentin çepere doğru yeniden doğallaştırılmasını öne çıkarır. Yeşil altyapı, geniş bir ekosistem içinde hem kırsal hem de kentsel ortamlarda biyoçeşitliliği sağlayan ve yöneten, doğanın temiz hava ve su gibi ekosistem ürün ve hizmetlerini sunma kabiliyetini geliştiren, aynı zamanda yüksek kaliteli doğal, yarı doğal ve kentsel alanlar arasında bağlantıyı stratejik olarak planlayan yaklaşımdır. Kentsel büyümeyi kontrol etme, çevresel kaynakları koruma, ekonomik gelişme, kent içi yenileme gibi çok yönlü planlama, tasarım ve yönetim konularını kapsamaktadır. Burada çok ayrıntıya boğulmayalım, daha fazlasını merak eden okuyucu sürecin detaylarını internette bulabilir. (http://izmirdoga.izmir.bel.tr/tr/yesilAltyapiHakkinda/1/8).
Bu stratejinin operasyonel hale getirilmesi için çalışmalar sürüyor. Bunlar arasında derelerin sel taşkın riski, biyoçeşitlilik artışı, işlevsel kullanımı gibi konularda, ekolojik koridor olarak değerlendirilmesi yönünde tasarım yarışmaları planlanmakta.
Diğer taraftan, İzmir Yeşil Altyapı Stratejisi ile aynı zamanda başlayan ve Avrupa Birliği’nin Ufuk 2020 programı kapsamında desteklenen UrbanGreenUP projesi kapsamında demo proje uygulamaları yürütülmektedir. UrbanGreenUP kent planlarının doğallaştırılması ana hedefiyle Avrupa ve Avrupa dışından bir grup paydaş kent ile birlikte iklim değişikliği etkilerinin azaltılması, hava kalitesinin iyileştirilmesi, su yönetiminin geliştirilmesi ve aynı zamanda yenilikçi doğa esaslı çözümler yoluyla kentlerin sürdürülebilirliğini arttırmayı amaçlamaktadır.
– Bu “Yeşil Altyapı Stratejisi” İzmir’in çevrelerini kapsamıyor sanırım…
Kentin çeperlerine dönük önlemler Yeşil Altyapı Stratejisi’nin alt başlıklarında var. Bu da üçüncü ana bölge zaten.
Yeşil alanlar ana başlığında “Yeşil ağ sistemi oluşturulmasına yönelik kent içi ve kent bölgelerindeki kopuklukların giderilmesi” ve bağlantılar/koridorlar ana başlığı altında “geçiş bölgeleri” gibi alt başlıklarda, kentin çeperine dönük önlemler sıralanıyor. Örneğin,
– kır-kent geçiş alanlarında uygun bölgelerde “kentsel tarım” lejantının mekânsal planlarda kullanılması.
– Kent çeperindeki tampon alanlarda organik ve iyi tarım olarak kentsel tarımın teşvik edilmesi.
– Çeperde ve çepere yakın bölgelerde hassas türlerin ve habitatların koruma statülerinin yükseltilmesi.
– Çeperdeki tampon alanlarda doğal alanlar ve tarımsal alanlar için özel planlama kararları ve uygulama lejantları ve projelerin geliştirilmesi.
Ayrıca bir de, bu öngörülere dayanarak ve uygulamada ortaya çıkan fırsatları bu çerçevedeki tematik stratejilerle uyumlandırabilmek, deniz-kara ve kent-kır çeperi arasında ekolojik temelli uygulamaları çerçevelendirebilmek amacıyla “Kent-Kır Arakesitinde Kent Çeperi Parkları /Ekolojik Parklar Çalıştayı” yapılmıştır. Bu çalıştayın sonucu olarak da kent çeperi parklarının oluşturulması ve uygulanmasına yönelik uygulama ve tasarım yarışmaları yapılmaya devam edilmektedir. Önemli olan kent çeperi parklarının geçiş ekosistemi içinde çeperi koruyan bir yapıda bir ekolojik ağlar sistemi olarak oluşturulmasıdır.
Burada yapılacak uygulamaların tekil olması yerine ekosistem bütünlüğü içinde, bütünsel bağlantılılığı kuracak şekilde bir ağ yapısı oluşturması gerekliliğine işaret etmektedir. Bu anlamda, deniz-kara arakesitinden başlamak üzere kent ve kır arakesitleri için farklılaştırılabilecek ve konumları ve içerikleri şekillendirilebilecek üç ana tür öneri olarak ortaya çıkmıştır: Kırsal bölgede tarım parkları, kentsel çeperde ekolojik parklar ve İzmir Körfezi çevresinde deniz parkları. Yapılacak sonraki çalışmalarda her bir kategori için önerilen proje alanlarının birlikte-tasarım ve birlikte-üretim perspektifinde ilgili grup ve kuruluşlarla nasıl ele alınacağına yönelik odak grup çalışmaları yapılmalı ve elde edilen sonuçlar üzerine uygulama süreçleri geliştirilmelidir.
– Teşekkür ederiz verdiğiniz detaylı bilgiler için. İzmir sorunun farkında ve dersini çalışıyor görünüyor. Umuyoruz ki tüm bu adımlar planlandığı gibi atılır. Biz de bu konudaki gelişmeleri okurlarımızla paylaşmaya devam ederiz.
İlgili diğer bağlantılar:
– https://www.covenantofmayors.eu/about/covenant-community/signatories.html
– http://www.skb.gov.tr/wp-content/uploads/2017/01/Izmir-Buyuksehir-Belediyesi-Surdurulebilir-Enerji-Eylem-Plani.pdf
– http://izmirdoga.izmir.bel.tr/
– https://direnclikent2019.izmir.bel.tr/tr/iklimleMucadele/24/70