Yaklaşık bir buçuk yıl önce kurulan S.S. Seferihisar Yenilenebilir Elektrik Enerjisi Üretim ve Tüketim Kooperatifi (SEYEKO), geçtiğimiz Mart ayında ortaklık ön kayıtları almak üzere Seferihisarlılarla buluştu. Seferihisar Belediyesi tarafından kooperatife kiralanan Ulamış köyündeki arazide kurulacak santralde güneş enerjisinden elektrik üretilecek. SEYEKO yöneticileri Umur Kemal Ozanoğulları ve Adil Alper Coşkun ile Türkiye’nin enerji sorununu ve kooperatifi konuştuk:
– Seferihisar’a ve kooperatife gelmeden önce şunu sormak istiyorum. Mevcut enerji kaynaklarıyla alıp veremediğiniz ne? Neden alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları?
Umur Ozanoğulları: Birincisi, mevcut enerji kaynaklarına dayanarak yapılmış bir sistem kirletiyor, tüketiyor ve bozuyor. Alternatif bir sistemle bunu engelleme ihtimalimiz var. Elbette ki sıfıra indirmek anlamında değil, çünkü bir iş yapıyorsan bunun mutlaka bir yan etkisi, maliyeti çıkıyor. Sıfır değil ama daha az zarar veren bir mekanizmayla enerjiye ulaşmak mümkün. Örneğin en tehlikelisi nükleer… Karbon salınım miktarı en yüksek olanlardan bir tanesi linyit… Bunun ardından sıvı petrol gaz (LPG) ve doğalgaz (NLG) geliyor, onların daha az fark edilen yan etkileri ve zaman içinde açığa çıkan sinsice sağlığa yaptıkları olumsuzluklar, zararları var. HES’lerin daha az zarar verdiği iddia ediliyor. Ondan sonra ise jeotermal. Jeotermalde kontrolü elden kaçırırsan kirlenme ve doğayı bozma ihtimali yüksek. Bugün için zararı en az olanlar ise rüzgâr ve güneş. Rüzgârın da birtakım zararları olduğu düşünülmüyor değil. Bazı cihazları etkilediği kesin, manyetik kirlenme yaratıyor. Mesela jeolojik etütler için kullanılan manyetotellürik denilen bir test sistemi var, RES’lerin yakınında sonuç vermiyor. Bir de kulaktan dolma bilgiler var tabii; insanın düşünce tarzlarını, kuş sürülerini vesaire etkilediği yönünde. Bunları bir kenara bıraksak bile bunun ötesinde birtakım zararları olduğu kesin. Neticede yeraltındaki yılana, çıyana bir zararı varsa bile beni ilgilendirmez diyemezsin, çünkü milyonlarca yıl içinde oluşmuş doğal düzeni bozmak, kurulu, dengeli düzende bir halkayı dahi çıkarmak, mesela sivrisineği öldürmek bile bir yönden tehlikeli. Sivrisineğin bile yok oluşunun zinciri bozduğu, örneğin onu yiyen kurbağa ve akabinde onu yutacak olan sürüngenlerin beslenme zincirini bozduğu, nihayetinde onların neslinin ortadan kalkmasına neden olabileceği bir gerçek ve bence doğru değil, yaşam sürecini tehlikeye atan bir müdahale.
Güneş bunlardan en masumu görünüyor şu anda. Güneş panellerinin en büyük zararı, bulunduğu arazide toprağın güneş ışımasıyla temasını kestiği için toprağın beslenmesini olumsuz etkilemesi. Bunun sonucunda toprak fakirleşiyor. Ama çatıda böyle bir şey yok. Çatı bizim zaten güneşten, sudan, rutubetten kendimizi kollamak için icat ettiğimiz bir tasarım. Aksine, çatıya konan bir panelin faydasından bile söz edilebilir, altındaki kiremitleri koruyor neticede. Dolayısıyla güneş bugün en akla yatkın olarak gözüküyor. Ne hoş tesadüftür ki Türkiye şu anda var olan tüm enerji talebinin hepsini, hatta fazlasını bu enerji kaynağından karşılayabilecek coğrafi konum ve iklime sahiptir.
Biz en az zarara yol açan yöntemi tercih etmek zorundayız. Sürdürülebilir bir hayat ve doğayı korumak için yenilenebilir yeşil enerjiye ihtiyacımız var. Bu güneş ve rüzgarla olacak gözüküyor.
Adil Alper Coşkun: Alternatif enerjiye yönelmenin şöyle bir tarafı da var. Bugün insanoğlunun yaşadığı savaşlar, çektiği sıkıntılar doğrudan enerjiyle, kaynakların paylaşımıyla bağlantılı. 1. Dünya Savaşı’nın arkasında dahi petrolün değerinin farkına varılması, motorlu araçların ve sanayinin petrole dayalı gelişeceğinin keşfedilmesi var. Alternatif, yenilenebilir ve ihtiyaçlarımıza kıyasla “sınırsız” diyebileceğimiz enerji kaynaklarının ağırlık kazanmasıyla, böyle bir sorun da engellenmiş olacak. Geniş bir vizyon da bu.
– İnsanoğlunun bugünkü yaşam tarzında enerji ihtiyacı çok fazla ama. Alternatif kaynaklarla bu ihtiyacı karşılamak mümkün mü gerçekten?
UO: Enerji kullanımını azaltmak, böyle bir yaşama doğru radikal bir adım atmak gerekiyor elbette ama gerçekçi görünmek istiyorsak, bu soruya da yanıt vermek gerekli. En az zararlı diye saydığımız alternatiflerin, ihtiyacı karşılamaya yeterlilik açısından da değerlendirilmesi gerekiyor ki gerçekçi olabilelim. Bugün insanoğlunun toplam ihtiyaçlarının talep ettiği yıllık enerji 16 Teravat düzeyinde (yani 16 milyon Megavat; Konya Karapınar’da yapılacak büyük “mega GES projesinden” 16 bin adet kadar fazlası). Dünyaya ulaşan güneş enerjisi bunun tam 1460 katı olarak hesaplanıyor ve tükenecek bir kaynak da değil. Yani aslında bu arzın binde altısı bize yani dünyamıza yeter de artar. Üstelik bu bedava. Tek yapacağın, doğru aygıtlarla bunu enerjiye çevirmek.
Bugünün teknolojisine bakarsak, fotovoltaik yöntemle güneşten metrekareye her saniye gelen yaklaşık 1200 watt seviyesindeki enerjinin ancak yaklaşık %18-19’unu elektriğe çevirebiliyoruz. 25 sene önce bu çevirim oranı % 6-7 düzeyindeydi. Yani şimdiden verim 2-3 katına çıkmış durumda ve önümüzdeki 10 yıllar içerisinde bunun daha da ilerleyeceği, çevirim oranının %60 düzeyinde bir orana varacağı tahmin ediliyor. Özetle, bu enerji ihtiyacını yenilenebilir, temiz (yeşil) enerji kaynaklarıyla karşılamak, hele de verimlilik zaman içinde arttıkça, çok mümkün.,
Seferihisar’ın enerji potansiyeli
– Maliyet ve verimlilik ilişkisi bakımından durum ne peki? Örneğin bir HES ile ya da nükleer santralle kıyaslandığında…
UO: Bu açılardan incelediğimiz zaman rüzgâr yatırımı en düşük olan ve en verimli olanlardan bir tanesi. Örnek olarak Seferihisar’ı anlatayım. Son derece verimli bölgeler var. Rüzgârda verim demek, çok aşırı rüzgâr demek değil; rüzgârın da fazlası zararlı. Pervaneyi, kuleyi veya taşıyıcı binayı korumak için pervaneyi durdurmak, kanatları kapatmak zorunda kalıyorsunuz. Çok düşük olursa da şebekeye enerji üretmiyor neredeyse şebekeden enerji çalar hale geliyor. Dolayısıyla rüzgârın makbul olanları 5 m/sn. ile 12-13 m/sn. arasında olanlar. Seferihisar’ımızda bu 7,8 ile 9 m/sn. arasındadır. Güzelbahçe ile Ürkmez arasında Gödence ve Beyler Köyleri arazileri üstünden geçtiği kabul edilen bir “rüzgâr akış tüneli” var adeta. Dolayısıyla kentimizde son derece verimli ve içi dolu bir rüzgâr akışı var. İçinin doluluğu, rutubetiyle ve ağırlığıyla rüzgârın pervane yüzeyine vurduğunda yüksek bir tork sağlaması açısından çok önemli. Seferihisar’da bu koşulların çoğu sağlanıyor ve sonuçta günlük ortalama 10 saatten senede ortalama 3600 saat üretim yapabilen bir RES olanağı ile karşılaşıyoruz.
20-30 yıl öncesine kadar bu RES’lerin endüstri standarttı 600 kilovattı, sonraları 1 megavata çıktı. Geçmiş üç beş yılda 2 ve 2,5 megavatlıklar bunların yerlerini aldı. Günümüzde ise 3,8’likler çok yaygın. Dolayısıyla 8 tane 3,8 MW’lık santral kullanarak yaklaşık 30 megavatlık bir enerji platformu oluşturabiliyorsunuz. Bir enerji fabrikası diyelim buna. Bu ne demek; 8 tane RES’le Seferihisar’ın Temmuz ayında öğlen saatlerinde en yükseğe ulaşan talebini, yani 24 megavatlık ihtiyacını karşılayabiliyorsunuz. Kâğıt üzerinde bu 21 milyon Avroluk bir yatırımdır. Bugünkü rayiç değerlerle normal serbest piyasada çekişmeli bir yarışmadan sonra 5 sent ABD’ye satsanız ki dünya fiyatları şu anda hemen alıyorum dediğiniz anda yaklaşık 5,9 senttir, böyle bir santral size senede YEKDEM fiyatları ile yaklaşık 5 milyon ABD doları para kazandırır. Bu Avrupa standartlarında dahi muhteşem bir yatırımdır. Yani son derece verimli!
Türkiye ve Seferihisar bu anlamda, güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli açısından, son derece uygun ve gelişmeye açıktır.
Güneş için de benzer bir hesap yapabiliriz. Demin söylediğim gibi Türkiye’de metrekareye 1200 vat düşüyor. Bu durumda bir panele yaklaşık 1800 vat düşer. Biz bunun ancak %20 enerjiye çevirebiliyoruz. Türkiye için yıllık verimli güneşleme süresi ise günde 4-4,5 saat. Yani bir yılda 365 çarpı 4 saat, yani yaklaşık 1460 saat verimli bir güneş enerjisinden faydalanmak mümkün. Sonuçta baktığımızda, rüzgâra göre daha az (yaklaşık yarısı kadar, ortalama bir toplam üretim süresi) ama yine de yeterli verimde.
– Güneşlenme süresi Seferihisar için ne kadar?
UO: Metrekareye senede 1671,8 kWh/m2.mth, yani Türkiye ortalamasının üzerinde. Seferihisar’da güneş enerjisi santrali için SEYEKO’ya tahsis edilen arazide yaptığımız ölçümlere dayanarak bu net rakamı verebiliyorum. Seferihisar’ın genel ortalaması ise 1600 civarındadır.
– O zaman Seferihisar’a gelelim artık. Enerji kooperatifinde hangi noktadasınız?
UO: Seferihisar Belediyesi 29 yıllığına 6257 metrekarelik tarla vasfında bir arazi tahsis etti makul bir kira bedeli karşılığında. Böylelikle kooperatifimizin çalışmaları da hız kazandı. Halka duyurduk, tanıtımını yaptık ve ortaklık ön kayıtlarını almaya başladık.
Kooperatif nasıl işleyecek?
– Neden kooperatif tipi bir yapılanma tercih ettiniz?
UO: Kooperatifler mali mevzuat açısından daha avantajlı tabi. Ama daha önemli konu şu: Bireysel olarak herkesin güneş enerjisinden faydalanabilmesi mümkün değil. Maliyeti karşılamak bir yana, bu bir şebekeye bağlanma işidir. Sizin ürettiğinizi şebekenin, yani perakende dağıtım şirketlerinin ve TEİAŞ’ın kabullenmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerji kooperatiflerinin ürettiği enerjiyi satın alma yani şebekeye dâhil etme güvencesini özel enerji dağıtım şirketleri eliyle veriyor şu anda devlet ve on yıl boyunca kW saatini 13,3 sent ABD bedel üstünden satın alma garantisi veriliyor lisansız GES üretimi yapan üreticilere.
Öte yandan, kooperatifin büyük sermayelere dayanan bir ticari girişimden en belirgin farkı şu: Neticede halka dayanan bir ortak girişim… Seferihisar’ın üzerinde yükselen güneşten, esen rüzgârdan Seferihisarlıların faydalanması düşüncesini esas alıyor bizim kurduğumuz kooperatif, SEYEKO.
AAC: Şu anda bizim milli ve yerel kaynaklarımız özel sektör tarafından kullanılıyor. Bundan kazanç elde ediliyor. Bunun halka yansıması ancak dolaylı olarak vergiler vasıtasıyla oluyor, o da ne kadar oluyorsa. Biz yerelde bu yatırımı doğrudan yapıp, halkın yerel kaynaklardan doğrudan faydalanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu rüzgâr esiyor, güneş tepemizde, bunlar hepimizin ortak kaynağı, ortak serveti ama bundan özel sektör faydalanıyor. Biz diyoruz ki artık bundan halk da faydalansın.
Haklı olarak birçok insan, büyük şirketlere ait milyon dolarlık ve gerçekten açgözlü yatırımlar olduğundan dolayı, bu enerji yatırımlarına tepkili yaklaşıyor. Turizm bölgesi olacak yerlerde enerji yatırımları yapılıyor. Santraller insanların burnunun dibine kadar sokuluyor. Bu işin doğru tarzda, doğru yerde ve halkın doğrudan faydalanacağı bir biçimde yapılması seçeneği de var oysa. Bizim çıkış noktamız bu.
Nasıl gelişti peki?
AAC: 2016 Mayıs ayında Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar hocanın katıldığı enerji konulu bir sempozyum düzenlemiştik. Kendisi EuroSolar’ın (Avrupa Yenilenebilir Enerji Birliği) Türkiye temsilcisidir. Çok güzel bir sunum yaptı. Hem teorik hem manevi, yani paradan bağımsız tarafını anlattı. İşin felsefesini, enerjinin nasıl özgürleştirdiğini, nasıl zenginleştirildiğini, nasıl ufuk açtığını, savaşları engelleyeceğini anlattı. Ben de o toplantıda enerji kooperatifi kurma fikrini ortaya attım. Avrupa’da bu kooperatifler çok yaygın. Ben yurtdışında çalışırken benzer bir yapıdan enerjimizi sağlıyorduk biz de. Sonrasında belediyenin daha önceden, 2014’ten beri bu işle ilgilenmiş olduğunu gördüm. İlk fizibilitelerini ise biz yaptık. 6,5 senede bu işin amorti ettiğini gördük. Bu cazip bir fikir ama belediye başkanında böyle bir vizyon yoksa, bu konuya gönül vermediyse oradan bir iş çıkmaz. Belediye Başkanımız Tunç Soyer için bu konunun önem sıralamasında epey üstlerde bir yerde olduğunu hissettim açıkçası. Belediyenin bu konuda yaklaşımı çok önemli ve başka bir belediye olsa belki böyle ilerlemez ve bu kadar iyi duyulmazdı bizim bu inisiyatif.
UO: Evet, belediye kurucu ortaklarımızdan biri ve kooperatifimizi himaye ediyor diyebiliriz. Daha önce söylediğim gibi, enerji verimliliği açısından oldukça uygun bir arazi, Belediye Meclisi kararıyla 29 yıllığına kooperatife kiralandı. Bu kooperatifin önünü açmıştır, bize güven veren bir teminattır.
– Merak edilen bir şey de kooperatifin ürettiği elektriğin şebekeye nasıl katılacağı. Üyeler nasıl kullanacak, şebekeye nasıl aktarılacak?
UO: Sistem şöyle. Biz elektriği üreteceğiz. Bunun hepsini bir trafo vasıtasıyla şebekeye vereceğiz. Yıl sonu mahsuplaşmasında yani hesap görürken TEİAŞ diyecek ki, senin ortakların toplam şu kadar elektrik kullandılar, bana verdiğin elektrikten bunu düşüyorum, fazlasını da senden 13,3 sentten satın alıyorum.
Alım garantisi dediğiniz şey bu, değil mi?
UO: Evet. Serbest piyasada elektriğin kW saati 5-6 sente satılırken, devlet güneş enerjisi kaynaklı elektriğe 13,3 sent veriyor. Rüzgâra ise RES‘lerin ortalama üretim saatleri daha fazla olduğu için 7,3 sent/kW saat… Bu fiyatlarla 10 yıl boyunca alım garantisi veriyor yenilebilir enerji kaynakları için.
AAC: Yenilenebilir enerji kaynakları destekleme mekanizması diye bir şey var, YEKDEM. Fiyatlar bu mekanizmayla belirleniyor. Benzer fiyatlar başka ülkelerde de var. Mesela Ukrayna’da 16 sent Avro, İran’da 15 sent Amerikan doları. Bu tabi yabancı yatırımcıyı da çekiyor ülkeye. Bu bir teşvik ama şöyle bir sıkıntı var bir yandan da. Doların hızlı artışından sonra, Enerji Bakanlığı’nda YEKDEM fiyatları hazineye büyük bir yük getirdiği düşüncesiyle biraz frenlenmeye başlandı bizim gördüğümüz kadarıyla. Fiyat aslında 13,3 sent gibi görülse de, artırılan dağıtım ücreti bedelleriyle reelde 10,5 sente düşürülmüş durumda. Bizim kooperatif olarak yapacağımız pazarlıklardan bir tanesi de bu. Ama bunu ancak sistemi kurup çalıştırdıktan sonra yapabiliriz. YEKDEM fiyatlarının doğrudan verilmesi, dağıtım giderlerinin en azından kooperatifler için daha düşük bir noktaya getirilmesi gibi taleplerimiz olacak. Yoksa yenilenebilir enerjinin ve kooperatiflerin desteklenmesi havada kalır.
Bir başarı hikayesi lazım
UO: Bir başka sıkıntımız da mahsuplaşmayla ilgili. Kooperatif ortaklarının tükettiği elektrik bedelini kimin tahsil edeceğiyle ilgili. Devlet “sen tahsil ettin diye kabul ediyorum” diyor ve bunun tutarını kooperatiften satın aldığı elektriğin toplam bedelinden düşüyor. Oysa biz, enerjinin dağıtımında olduğu gibi ücretin tahsilatında da sistemin içinde olalım istemiyoruz. Ortaklar sadece üretimde birlik olsun ama tüketimde bireysel olarak var olan ödeme geleneğimizi sürdürelim. Var olan ödeme tarzımızla dağıtım şirketine tükettiğimiz enerji bedelini ödeyelim, ödeyip ödememekten bireysel olarak birer abone olarak kendimiz sorumlu olalım. Bir şekilde ortağımızı veya kooperatifimizi bu işe dahil etmeyelim. Çünkü kooperatif milyonlarca abonesi olan büyük dağıtım şirketleri gibi bir tahsilat mekanizmasını kuramaz, elektrik faturasını ödemeyen ortağının elektriğini kesemez. Bu para tahsil edilmezse, kooperatif ortakların bireysel elektrik tüketimden doğan harcama ve yükümlülüklerini göğüslemek zorunda kalacağı için de bir süre sonra tükenir ve iş yürümez.
Yani kooperatifleri teşvik eder gibi görünüyor ama böylesi engeller var. Ancak bu tür değişim talepleri için, Alper’in dediği gibi, önce sistemi kurup çalıştırmamız ve bir başarı hikâyesi yazmamız lazım.
AAC: Biz Ankara, Çanakkale ve İzmir’de yapılan ulusal ve uluslararası birçok toplantıya katıldık. Orada bu işin önündeki tespit ettiğimiz engelleri ifade ettik. Hatta bakan danışmanı ve müsteşarların bulunduğu, kooperatif genel müdürlüğünün ve özel sektörün katıldığı toplantılarda bunları dile getirdik. Ama bize karşı tavır şu oldu: Siz enerji kooperatifçileri hep konuşuyorsunuz. Sadece bir şeyler istiyorsunuz ama ortada yaptığınız hiçbir şey yok. Yani masaya işleyen bir kooperatifin 100 ortağını temsilen oturmak var, bir de henüz niyet düzeyinde bir şeyler yapan 3-5 kişi olarak oturmak var. Biz bu alanda Türkiye’de elini taşın altına koymuş, bir şeyleri başarmış ilk kooperatif olarak oturursak masaya, o zaman pazarlık gücümüz olacağına inanıyoruz.
– Bir başarı hikayesine ihtiyacınız var o halde. Daha önce kurulmuş enerji kooperatifler var bildiğim kadarıyla, onların durumu ne?
UO: 20/25 kadar kooperatif var bizim gibi. Henüz hiçbiri enerji üretmiş değil. Hiçbiri bu koşullar altında işi kotarabilmiş ve bitirebilmiş değil.
– Kazma vurmuş olan var mı?
AAC: Bilmiyorum, olmayabilir, çağrı mektubu sürecini yaşamış kooperatif var.
UO: Onlar da işin ekonomik tarafını çözemediler henüz.
AAC: Çağrı mektubu sürecini biz de başlatabiliriz ama başladığınızda dakikaları saymaya başlıyorsunuz. Onun da belli bir süreci var çünkü. Halen yatırıma geçmedikleri için ve çağrı mektubu sürecinin gereklerini yerine getiremedikleri için bir anlamı kalmıyor. Yani bizden çok da ilerde değiller. Tatlı bir rekabet içerisindeyiz diğer kooperatiflerle bir bakıma ama şunu da çok isteriz ki biz ya da bir başka kooperatif mutlaka hayata geçsin, mutlaka bir adım atılsın. Çünkü dediğiniz gibi bir başarı hikayesine ihtiyaç var.
UO: Biraz da bu nedenle yüksek giriş ücreti ve ortaklık payıyla kooperatife bireyleri davet ediyoruz. Başta bu ekonomik zorlukları aşabilecek ve sonuca gidebilecek bir yapı lazım çünkü. Masada müzakere edebilecek, başarılı, her türlü sıkıntıya rağmen işi bitirmiş, bir grup olarak gidelim istiyoruz. Bu bizim elimizi güçlendirecek diye düşünüyoruz. En azından bütün handikaplar, zorluklar ve sıkıntılara rağmen bunu başarırsak hem bir zafer olacak hem de bundan sonra bu işlerle ilgili yönetmelikte talep ettiğimiz değişikliklerin yerine getirilmesini zorlayabileceğiz, diye düşünüyoruz.
– Ortaklık payı 4 bin dolar civarında sanırım, zenginler kooperatifi gibi olmuyor mu?
AAC: Biz bu enerji kooperatifinin çok üstüne titriyoruz. Bir kere, fikre zarar vermememiz gerekiyor. Bu ortaklık payının halka açılmadan önce, inanın onlarca saat tartıştık. Başkan beyle aramızda tartışma konusu bile oldu. “Ben 1000 lira yapalım, herkes girsin istiyorum” dedi. Biz de istiyoruz herkes girsin ama o zaman büyük ihtimalle tıkanırız ve bizim karşımıza “bakın, Türkiye’ de kooperatifçilik çalışmaz demedik mi, çalışmadı işte” denilecek bir tablo çıkar. Biz şimdi az sayıda insanla, küçük ölçekli, önündeki riskleri görüp buna göre hareket edebilen, bu risklerin sermayesini oluşturmuş bir kooperatifle yola çıkıyoruz. Bundan sonra diyeceğiz ki biz bunu daha da genişletmeliyiz, o yüzden şu kuralları biraz değiştirelim. Devletle de bunu müzakere edeceğiz. Dağıtım giderleri, mahsuplaşma gibi konularda kooperatiflere esneklik sağlayın ki gerçekten herkesi kapsayabilen bir kooperatifleşme olabilsin diyeceğiz.
UO: Bu rakam da kafadan uydurulmuş bir rakam değil. Katılımcının yıllık tüketim miktarı üzerinden hesaplanıyor. İnternet sitemizde bu hesaplamayı görebilirsiniz. Biz sağlama alıp 10 yıllık bir marj koyduk ama bilinçli bir ortaklar topluluğuyla 6-7 sene içinde bu paranın geri dönüşünü sağlamak mümkün. Tutabileceğimiz sözler vermek istiyoruz. Türkiye’de yapılan birçok projede yapılan hata şu. Projenin görünür tarafı çok iyi, satışı yapılacak kısmı çok iyi ama alt yapısı eksik oluyor. Biz önce altyapıyla başladık. Altyapıyı doğru oturtalım diye çabaladık.
AAC: Doğru sermayeyle başlamayınca sonunu getirmek mümkün değil. Umur ağabeyin bir benzetmesi var, arabanın deposuna 5 litre benzin koyup İstanbul’a gitmeyi hedeflemek anlamsız olur. Biz arabanın deposunu önce dolduruyoruz sonra yola çıkıyoruz.
– Kooperatifinize ilgi nasıl, ortak sayınız artıyor mu?
AAC: Seferihisar Belediyesi’ni temsilen Tunç Soyer’in liderliğinde, elini taşın altına sokmaya cesaret etmiş 10 kurucu ortakla çıktık yola. Ortaklarımız arasında Seferihisar’ın yerlilerinden olduğu gibi, buraya çeşitli coğrafyalardan gelmiş ve sonradan Seferihisarlı olmuş çok değerli insanlar var. 1 Mart 2018 tarihinde Belediye’de yapmış olduğumuz lansman sonrasında, insanların ortak olmak için yoğun ilgisi ile karşılaştık. Ortaklık konusunda önceliği Seferihisar ile bir bağı olanlara veriyoruz, ancak İzmir hatta yasa gereği aynı dağıtım bölgesinde olan Manisa bölgesinden de gelen tüm ortaklık taleplerini de değerlendiriyoruz. Enerjide bağımsızlık tüm Türkiye’nin meselesi çünkü. Ulamış projesi için şu anda en azından 20 ortağa daha ihtiyacımız var. Ortaklık için başvuruları internet sitemizden topluyoruz. Web adresimiz ise www.seyeko.web.tr. Dileyenler oradan bilgi alabilir ve başvuru yapabilirler.
– Peki santralin inşaat için ilk kazmayı ne zaman vuracaksınız? Üretime başlama için öngördüğünüz bir tarih var mı?
AAC: Şu anda inşaat için gerekli izinlerin alınmasını bekliyoruz. İzin çıkar çıkmaz hafriyat işlerine başlayacağız. Bir kısım yazışmalarımız sonlandı bile, gerekli tüm izinleri de önümüzdeki haftalar içinde almayı umuyoruz. Ulamış’taki projemizde yaklaşık 350 kW’lık bir güneş enerjisi santrali kurmayı hedefliyoruz. Bu da ortakların faturalarında belirtilen sözleşme gücüne bağlı olarak 50 ila 70 ortak ile yapılacak bir yatırım anlamına geliyor. Yeterli ortak sayısına ulaştıktan sonra çağrı mektubu sürecini başlatacağız. Faaliyete geçme ve enerji üretme süreci olarak önümüzde yaklaşık 1 sene var diyebiliriz.
– Kolaylıklar diliyorum. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Dünyada yaygın mı enerji kooperatifleri?
AAC: Amerika’da 900’de fazla olduğunu biliyorum. Hep ciddi enerji krizleri sonrasında çıkmış kurumlar bunlar. Amerika’daki kooperatifler 1929 büyük buhran sonrası kömür işletmelerinin halk tarafından yapılmasıyla kurulmuş. Avrupa’daki kooperatifler de 1972 enerji krizi sonrası oluşmuş kooperatiflerdir. Yani bir ihtiyaçtan doğmuşlar. Türkiye’de ise biraz tepeden inme gelişiyor gibi. Ben kendi adıma kooperatifler genel müdürlüğünü çok ağır eleştirdim bir toplantıda. Türkiye’deki enerji kooperatifleri, neden burada da olmasın diye, oradaki mevzuat, yönetmelik buraya enjekte edilerek geliştiriliyor.
UO: Alper’in söylediği çok doğru. Yurtdışından kopyala yapıştır çevir tarzında yapılan yönetmeliklerle Türkiye’nin gerçek ihtiyacına uygun bir kooperatifçiliği geliştiremezsiniz. Türkiye’nin ihtiyacı bugün daha fazladır ama yapılmamaktadır. Türkiye’deki ihtiyaç son derece kritiktir. Hayatidir. 65 milyar ABD dolarına yakın enerji açığı var Türkiye bütçesinde. Siz dışarıdan borçla çözerseniz bunu sonuç “Düyunu Umumiyedir”. Borçlanarak böylesi teslimiyetçi bir durum, elbette Almanya’da olmaz, Amerika’da olmaz ama Türkiye gibi “çevre”, “modern müstemleke” muamelesi gören ülkelerde maalesef iş bu noktaya kadar varabilir.
AAC: Bu bakımdan biz bu enerji kooperatiflerini çok önemsiyoruz. Bir söz var ya, bizim için küçük ama insanlık için büyük bir adım diye, biz gerçekten ekonomimiz için büyük bir adım attığımıza inanıyoruz.