Gödence İzmir’in en güzel köylerinden biri. İzmir’in akciğeri olan Kızıldağlar’a yerleşmiş, göz alabildiğince uzanan kızılçam ormanlarına tepeden bakıyor. Küçük bir köy, nüfusu üç yüz civarında.
Köye girer girmez, belki de görebileceğiniz en güzel mor salkımlarla karşılaşıyorsunuz. Köyün meydanı Necati Cumalı’nın ismini taşıyor, resmî olarak değiştirilmiş olsa da hâlâ böyle anılıyor. Kahvesiz köy meydanı olmaz, soldakine oturursanız meydanın serinliği eşliğinde kahvenizi yudumlayarak köyün yerlileriyle kaynaşmanız, sağdakine oturursanız arka taraftaki terasında eşsiz manzaranın tadını çıkarmanız mümkün.
İster Seferihisar’ın içinden, ister İzmir’den gelirken Bademler kavşağından yukarı doğru tırmanarak çıkabilirsiniz Gödence’ye. Daha etraflı bir yol tarifi beklemeyin, nasıl olsa artık her telefonda bir navigasyon uygulaması var. Ama lütfen, bir kere Gödence’ye vardığınızda, siz siz olun telefonunuzu arabada unutun. İşle güçle bölünmeden köyün sakinliğinin tadını ancak böyle çıkarabilirsiniz.
Gödence küçük dedik, ama ünü çoktan boyunu aşmış. Yarımadanın zeytinyağı cenneti olarak anılıyor. Aynı zamanda İzmir’in sofralık üzüm bölgesi. İnsanıyla, doğasıyla, doğal tarımsal üretimiyle, sadece Seferihisar’ın değil İzmir’in en özel köylerinden.
Köyün bu noktaya gelmesinde belki de en büyük rol Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne ait. Kooperatif 1972 yılında kurulmuş. 2000’li yılların başında Dünya Bankası tarafından kendi alanında en başarılı kooperatif seçilmiş. Gödence, özellikle zeytinyağı üretiminde bir marka olmasını sağlayan kaliteyi Kooperatif’e borçlu. Biz de Kooperatif Başkanı Çağatay Özcan Kokulu ile Gödence, zeytin ve kooperatif üzerine sohbet ettik. İşte notlarımız:
Gödence’de zeytinyağı üretiminin geçmişi Antik dönemlere yani İyonlara dayanıyor. İyonya’nın en önemli üretim bölgelerinden biri burası. On iki İyon kenti arasında Teos zeytinyağı ve şarap bölgesi olarak biliniyor ve Gödence, Teos’un en önemli üretim bölgesi. İyon kentlerinin ihtiyacı büyük ölçüde buradan karşılanıyor.
“Gödence bunu coğrafi yapısına borçlu” diyor Özcan Bey. “Hem Doğanbey Körfezinden hem Güzelbahçe üzerinden içerilere kadar deniz rüzgârlarını alıyor. Bunun kazandırdığı özel bir mikro klima var. Bu bölgede zeytin zararlıları 400 metreden yüksekte nesil veremiyor, üreyemiyor. Dolayısıyla bir zirai mücadele gerekmiyor. Yani daha en baştan 1-0, hatta 2, 3-0 öndesiniz.”
“Yine bu mikro klima sayesinde yağ verimimiz İzmir’in diğer bölgelerine göre daha yüksek. Diyelim ki Torbalı’da, Ödemiş’te 6 kilodan 1 kilo zeytinyağı alırken, biz 3 kilo 800 gramdan 1 kilo yağ alıyoruz genel ortalama bakımından.”
Dolayısıyla bu maliyetlere, ürün kalitesine ve sonuç olarak köylünün kazancına yansıyor. Zirai mücadeleye verilen emek, kullanılan ilaç vs. girdiler yok. Özel yöntemlere başvurmadan ilaçsız, doğal, kaliteli ve daha verimli üretim yapma imkânı var.
“O hâlde çiftçi memnun?” diye soruyorum Özcan Bey’e. Bir yaraya dokunmuşum farkında olmadan. “Çiftçiler kaçıyor üretim yapmaktan” diye ah çekiyor Özcan Bey, “bu tamamen ülkenin tarımdaki makro politikaları ile ilgili. Bir zincir markete gitseniz, zeytinyağı fiyatı 22-23 liradan başlıyor. Bunun çiftçiden çıkışı 12-13 liradır. Aradaki bu kadar farkı kim alıyor? Küçük bir miktarı toptan tedarikçiye, esas önemli kısmı ise market zincirine kalıyor. Bu durum çiftçi için sürdürülebilir olmaktan çıktı. Çünkü çiftçinin ihtiyaçları çeşitlendi ve arttı. Köylünün kendi içine kapalı kıt kanaat bir yaşantı sürdürmesi mümkün değil. Beslenme, barınma, eğitim, sağlık standartları ve dolayısıyla masrafları yükseldi. Bu beklentiler karşılanmadığında tabii ki kent yaşamı çekici oluyor.”
“Bütün dünyada sanayi üretiminin esas iş gücü kaynağı köyden göçen insanlardır. Ama tarımı bitirirseniz, yani bütün kapakları açıp insanları kente göçe mecbur bırakırsanız ne olur? Sanayinin istihdam edemeyeceği büyüklükte bir göç olur. Vatandaş çantasını alır kente gelir, varoşlarda proleter olur, işsiz olur. Böylesi daha mı iyi? Bakın bir sosyal patlamanın eşiğindeyiz. Üretimle, müspet bir şeyle hayatını dolduramayan insanların olduğu bir toplumda şiddet de olur, terör de, hırsızlık da… Yani devletin tarımla ilgili politikaları sadece köylü için değil, bütün memleketin iyiliği için önemli. Devlet köyde hayatın, üretimin sürdürülebilirliğini sağlamalı. Bunu yapmadan biz köylüyü seviyoruz demenin hiçbir anlamı yok. Köylüyü seviyor musunuz gerçekten? O halde yaşam kalitesini yükselteceksiniz. Bunun başka ölçüsü yok.”
Kooperatifle daha kaliteli, daha kazançlı üretim
Küçük üreticinin her şeye rağmen üretimi sürdürebilmesinde kooperatiflerin rolüne geliyoruz sonra. Özcan Bey “Gödence’nin bir avantajı olağanüstü güzellikteki coğrafyasının sunduğu imkânlar ise, diğeri de köylünün organizasyon bakımından önde olması, örgütlü olması” diyor. “25-30 yıl önce Gödence’nin Kızıldağlar’daki diğer köylerden hiçbir farkı yoktu zeytinyağı üretimi bakımından. Ama şimdi Türkiye zeytinyağı sektörü içinde bilinen bir markayız. Bu hep örgütlü olmamız sayesinde.”
Kooperatif işleri beş yıllık planlı çalışma dönemleriyle yürütüyormuş. Birinci hedefleri hammaddedeki kalite kayıplarının önüne geçmek olmuş. Daha sonra kaliteyi yükseltmek, markalaşmak, depolama problemlerini çözmek ve pazara ulaşmak… Bütün bu sorunlarda önemli bir mesafe kat edilmiş. Şu anda Türkiye’nin en büyük organik tarım projelerinden biri uygulanıyor Gödence’de.
İlk iş hammaddedeki kalite kayıplarını engellemek… Bunun için sürekli toplantılar yapmış, çiftçiye eğitimler vermiş, üretimde işin kolayına kaçan geleneksel yöntemlerden vazgeçilmesi için uğraşmışlar. Dibe düşen zeytinle ağacın üstündekinin ayrı ayrı toplanıp fabrikaya götürülmesini, zeytinin toplandıktan sonra çuvallara değil gözenekli kasalara konulmasını sağlamışlar. “Basit görünüyor ama bu zeytincilik üretiminde bir devrimdi burası için” diyor Özcan Bey.
“Alışkanlıklarını değiştirmeleri biraz zor oldu, bedava kasa dağıttık, ‘ben şimdi bunları nereye koyacağım’ diye söylenenler oldu. Ama ürün kalitesindeki değişimi görünce çuvaldan vazgeçip kasa kullanmaya başladılar. Neticede insanın tarımsal üretimi kazanç üzerine kurulu. Kazanırsa işine daha sıkı sarılır. Kazanırsa onun için bu faaliyet sürdürülebilir olur. Aynı emeği sarf edeceksiniz, aynı işi yapacaksınız ama bir yöntemle 100 lira kazanırken diğeriyle 200 lira kazanacaksınız. Hangisini tercih edersiniz? Bunu görünce benimsediler ancak.”
“Geleneklerden kopmak kolay bir şey değil. Örnek olsun diye anlatayım, rahmetli Mehmet Ali Güzel vardı, Güzel Memet derler, köyün varlıklı insanlarından biriydi. Aynı zamanda kırık çıkıkçı, bütün Kızıldağ köylerinden kolu bacağı kırılan, burkulan ona gelirdi. Bölgenin ortopedisti yani. Güzel Memet kooperatife katılmak, yeni yöntemlere ayak uydurmak konusunda hep en geriden gelirdi. Geri kafalı olduğundan değil, temkinli biriydi. Ben de onu İkna etmek, ona da kazandırmak istiyorum. Hasat döneminde 25 tane kasa aldım, fabrikadan da iki işçi kattım yanıma. Buna dedim ki, ‘Güzel Dayı, al sana 25 tane kasa. İki tane de bedava işçi getirdim. Bunlar 25 kasayı dolduracaklar, çekecekler, senden para istemeyecekler, parasını biz karşılıyoruz. Çıkınlarını, yemeklerini de getirdiler, sana yük olmasınlar.’ Anlamadı bunu niye yaptığımı. Şaşırdı, ‘çocuk, niye böyle yapıyon, beni mahcup ediyon, sıkıntıya sokuyon’ dedi. ‘Sıkıntı yok Güzel Dayı’ dedim. Neyse, 800-900 kilo zeytin kasalanmış, getirdiler fabrikaya. Makine temiz, önce kasadakiler işlendi, ayrı bir yere kondu. Bir o kadar da çuvallanmış zeytin var. Onları da sıktık. Laboratuvara götürüldü. Kasalardaki 0,7 asit çıktı. O günlerde natürel sızma yok, ekstra ekstra virgin diyoruz. Ötekinin asidi 1,5. O da ekstra virgin. Güzel Dayı 0,7 falan bilmiyor tabii. Ona göre 1,5 aside kadar güzel yağ. Açtık telefonu, Balsarı Limited Şirketi… ‘Ali Bey, 1,5 asit yağ kaç lira?’. Ali Bey söylüyor, 5 lira. ‘0,7 asit ne kadar?’ 6,5 lira. Kilosunda 1,5 lira kayıp var. Öbür 900 kiloyu da kasaya koysa, şu kadar daha fazla kazanacak. ‘Güzel Dayı, şu partide bu kadar para kaybettin’ dedim. Kahveye gitmiş, ‘bu Özcan var ya, bana öyle bir ders verdi, tokat atsaydı yüzüme daha iyiydi’ diye anlatmış. Böyle ikna oluyor işte çiftçi. Yaşayacak, deneyecek, görecek.”
Özcan Bey kooperatife yıllarını vermiş. Türkiye’de kooperatifçilik hareketi içinde en kıdemli insanlardan biri olduğunu söylüyor. 20 yıldır başkanlık görevini yürütüyor. “Hiçbir yerde 20 yıl başkanlık yapılmaz, sanki birinin önünü tıkıyorsunuz gibi görünüyor ama hayır, öyle değil, bu işin sorumluluğunu yürütmeye gönüllü kimse çıkmıyor” diyor. Kooperatif olarak başardıklarından duyduğu gurur yüzünden okunuyor. Ama işin güçlüklerinden söz ederken yüzüne bir bulut çöküyor. “Yaptığım hiçbir işle ilgili pişmanlık duymuyorum. Ama zaman zaman mutsuz oluyorsunuz. Ben çok mutlu bir insan değilim. Benimkisi derin ve anlaşılması mümkün olmayan bir yalnızlık gibi. Boğuluyor, görüyorsun. Kurtaramıyorsun, elini uzatıyorsun yakalamıyor.”
‘Lokal başarılar yetmez’
Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi geçtiğimiz yıllarda havza kooperatifi olma kararı aldı. Yani daha büyüyecek, geniş bir bölgeyi kucaklayacak. Kooperatif bunu karşılayacak bir üretim ve depolama kapasitesine sahip. Bu sene bunun için toplu yağ alımlarına başlamışlar. Özcan Bey buradaki sıkıntıları şöyle anlatıyor: “100 tonluk kapasitemiz var, bunu çoğaltmak da mümkün ama bu kadarını bile çalıştıramadık ki daha. 100 tonluk mal alımı için 800-900 milyon lira sıfır faizli krediye ihtiyacımız var. Bu kredi sadece bölge çiftçisinin değil, bütün memleketin, bütün ekonominin yararınadır. En önemlisi, tüketicinin, dar gelirlinin yararınadır. Başka ülkelerde yapılıyor bu, biz niye yapamıyoruz? İspanya’da, Fransa’da, Almanya’da küçük üretici birlikleri, böyle destekler ve imkânlar sayesinde var oluyorlar. Demin de söyledim ya, bizde esas sorunlar devletin makro politikalarıyla ilgili. Size trajik komik bir şey söyleyeyim, kişisel olarak benim Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nden fazla ticari itibarım var Ziraat Bankası’nda, aklınız alıyor mu? Bütün mal varlıklarına, İşletme, depolama sistemine, ticari itibarına, markasına rağmen kooperatife verilecek kredi 107 bin lira. Onun da limitini aşmışız, 4 bin lira geri istediler.” Kooperatif bu sorunlar yüzünden çok sıkıntılı dönemler atlatmış, “batma tehlikesi yaşadık, dört sene boyunca ölüp ölüp dirildik” diyor Özcan Bey.
Bu sıkıntılara rağmen Gödence Kooperatifi hedef küçültmüş değil. Geldiği yerde durarak kalıcı bir başarı elde edilemeyeceğinin farkında Özcan Bey. “Lokal başarılar yetmez, burada lokal bir başarı var ama genişlemez, büyümezsek başarılı olmamızın imkânı yok. Kavrayacağız herkesi, herkesi bir çatı altında toplayacağız ve sadece köyümüze değil, bütün havzanın köylüsüne kazandıracağız” derken, gözlerinde hem yılların tecrübesi hem de bu işe kollarını yeni sıvamış bir gencin heyecanı parlıyor.
Mayıs’ın Gözyaşları
Özcan Kokulu aynı zamanda bir gazeteci, yazar. Mayıs’ın Gözyaşları adlı şiir kitabı yeni yayımlandı. Kitabın alt başlığı “yetmişlerdeki o güzel insanların destanı.”
Kokulu 1970’lerde uzun yıllar boyunca Demokrat İzmir gazetesinde yazmış. Attila İlhan’la birlikte, onun asistanı gibi çalışmış. Ondan çok etkilendiğini, çok şey öğrendiğini söylüyor. Bir de Nazım Hikmet’ten tabii. Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan esinlenerek o tarihlerde yazmaya başlamış Mayıs’ın Gözyaşları’nı. Sonrasını ondan dinleyelim.
“1976 mıydı 77 miydi, tam hatırlamıyorum, kitabı bitirdim. Attila İlhan o tarihte Demokrat İzmir’den ayrılıp Ankara’da Bilgi Yayınevi’nde çalışmaya başlamıştı. Dosyayı kolumun altına alıp ona götürdüm. İncelendi ve 111 yayın numarasıyla Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanmasına karar verildi. O günlerde kızım dünyaya geldi. Gazetedeki arkadaşlar, ‘Elif Duyuşen bebek hoş geldin’ diye yazmışlar. Birkaç gün sonra dediler ki ‘Ankara’dan Attila abi arıyor.” Aldım telefonu, ‘Çağatay Özcan, bu kitabı basmayacağız. Elif bebek babasıyla beraber büyüsün.’ O yıllarda 141-142’nin büyük baskısı vardı. Kitap basılmadı.”
“Yıllar sonra, 2007 yılında arşivi düzenlerken dosya elime geçti. Derin bir yalnızlıktan bahsettim ya, insanın kirlendiğini görünce bu yalnızlık büyüyor, eski insanları arıyorsunuz. Herhalde öyle bir duyguyla, o insanları yeniden anlatma, kitabı yeniden yazma ihtiyacı duydum. Kitaptaki insanlar gerçek, olaylar bire bir yaşanmış olaylar. 70’lerden bir kesit anlattım. Çok hoyratça harcandı bir nesil o dönemde. Bir duygu fırtınasıydı ve ben de içindeydim.”
Son bir not: Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin son derece güzel bir web sayfası var: www.godence.org.tr. Gödence ile ilgili daha fazla şey öğrenmek, kooperatifin ürünlerinden sipariş etmek ve Özcan Bey’in kitabından edinmek isterseniz, siteye başvurabilirsiniz.