İstanbul’dan çiçeği burnunda bir tüketim kooperatifi: Salkım Kooperatifi

Doğal ve sağlıklı gıdaya ulaşma ihtiyacını her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Özellikle de büyük şehirlerde bu ihtiyaç büyüyor. Sokak aralarına kadar girmiş zincir marketler ise bu ihtiyacı karşılamaktan uzak. Doğru, ucuz… Ama endüstriyel gıdaların arasına sıkıştırılmış küçük reyonlarda bulabildiklerinizden ibaret. Üstelik bu marketlerin aracı olarak kazandıkları, üretenin kazancından daha fazla belki de. Hâl böyleyken, küçük üreticilerin ve kooperatiflerin ürünlerini doğrudan halka ulaştıran tüketici kooperatiflerinin önemi de büyüyor. Yaşı el verenler, bunların çok büyük ve yaygın örneklerini hatırlayacaktır. Bugünküler ise şimdilik daha küçük, yerel ama son derece umut veren girişimler olarak var oluyor, sayıları artıyor.
Bu sayımızda birkaç örneğe yer verelim diye düşünürken, İstanbul’dan çiçeği burnunda bir tüketim kooperatifinden misafirlerimiz geldi. Geçen yıl Kasım ayında Kozyatağı’nda kurulmuş olan Salkım Kooperatifi’nden Gül Aslan ve Burak Yücel bize deneyimlerini anlattılar.

– Nasıl doğdu Salkım Kooperatifi, hangi ihtiyacın ürünüydü? Buradan başlayalım isterseniz.
– Burak Yücel: Aslında kooperatifimiz bazı imkanların ve ihtiyaçların doğru zamanda ve doğru yerde denk gelmesiyle kuruldu. Hızlı bir gelişim göstermemizi de buna borçluyuz sanırım.
Geçen sene yerel seçimlerde Kozyatağı Dayanışması olarak mahallemizde ortak bir kadın muhtar adayını desteklemiştik. Çok faal bir çalışma yürüttük, kazanamadık ama 8000 oy gibi ciddi bir destek topladık. Seçim çalışmaları için düzayak, bahçeli bir yer tutmuştuk. “Mahallede bir gıda kooperatifi kurarak ucuz ve sağlıklı gıda tedarik etme ihtiyacını karşılayabilir miyiz?” gibi bir düşünce vardı kafamızda. Elimizde de bu mekân vardı ve iyi anlaşan, enerjik bir topluluk haline gelmiştik. Kendi aramızda tartıştık. Kendi aramızda dediğim 150 kişinin katıldığı tartışmalardı bunlar ve sonunda bir gıda kooperatifi kurmaya karar verdik.
Hangi saiklerle kurduk? Birincisi İstanbul halkının en büyük sıkıntılarından biri, olabilecek en doğrudan yolla temiz ve sağlıklı gıdaya erişim. Biz de kendi çapımızda ve çevremizde böyle bir ihtiyaca yanıt verelim istedik. İnsanlar sağlıklı beslenmenin önemli bir sorun olduğunu daha fazla idrak ediyorlar artık. Pek çok hastalığın beslenmeyle ilişkisinin herkes farkında. Dolayısıyla böyle bir hassasiyete denk düşüyor kooperatif fikri. Üreticiden tüketiciye en kısa yoldan sağlıklı gıdayı ulaştırmak gibi bir misyonumuz var yani.

– Sadece bir tüketim kooperatifi misiniz?
– Esas olarak öyle. Ama en başından beri sadece burada sınırlı kalmayalım fikri vardı bizde. Şartları olgunlaştırdığımızda orta vadede üretim de yapmaya başlayalım diyorduk. Kooperatifimizin kuruluşunu da ona göre yaptık. Bu bakımdan da umduğumuzdan hızlı bir gelişim sergiliyoruz. Paketleme ve ambalajlama izni aldık. Bu yıl biraz da deneme amaçlı olarak, İstanbul’un son kalan tarımsal ilçelerinden Çatalca’da beş dönüm üzerinde mısır üretimine başladık. Hem koçan olarak hem de ununu üreticiyle buluşturacağız. Gelecek yıl ekeceğimiz değişik şeylerle bunu 150 dönüme kadar çıkarma imkânımız var.
Zehirsiz, temiz bir tarımsal faaliyet yürütmek ve bunu İstanbul’un çevresinde, olabilecek en yakın tarım arazilerinde gerçekleştirmek amaçlarımızdan biriydi yani. Yakın olması önemli, çünkü karbon ayak izini azaltmak gibi bir hassasiyetimiz de var. Mesela Salkım Kooperatifi olarak tarhanayı bu yıl Zonguldak Devrek’ten aldık, 300 km’den fazla mesafe… Halbuki bizim 50 km uzakta Çatalca’da bunu üretme imkânımız var. Elbette ki pek çok şeyi kendimiz üretemeyiz, her şeyi civardan tedarik edemeyiz ama bu yerel hassasiyeti mümkün olduğunca korumak gerekir diye düşünüyoruz.

– Kooperatif mağazanız nasıl gidiyor? Mahalle halkının ilgisi var mı yoksa sadece ortaklarınız ve gönüllülerinize mi hizmet veriyor?
– Mağazamız çok faal. Geçen Kasım ayında kalabalık ve güzel bir açılış yapmıştık. Bahçesinde kafe gibi bir hizmet de veriyor. Çayımız Hopa Kooperatifi’nden. Kurabiyelerimiz ve böreklerimiz, kooperatifte sattığımız siyez unundan. Mahallede kısa zamanda duyuldu ve benimsendi, hatırı sayılı bir müşteri kitlemiz oluştu. Kooperatifimizin gelen gideni, yani tüketici ya da türetici dediğimiz insanların yüzde 98’i mahallemizin insanları.
Pandemi sürecinde de durmadık biz. Bu da mahallelinin kooperatife olan ilgisini artırdı. Dört ay boyunca, önce Kozyatağı’yla başlayıp sonra İstanbul’un yaklaşık 15 ilçesine yayılan bir hizmet verdik. Sokağa çıkma yasakları nedeniyle evde kalan 65 yaş üstü vatandaşlarımıza dönük evlere servis hizmeti başlattık. İnsanların en çok tedirgin olduğu ve korktuğu bir dönemde, biz hem kendimizi hem onları koruyacak tüm tedbirlere riayet ederek evlerine gittik, ihtiyaçlarını karşıladık.
Kozyatağı büyük oranda emeklilerin olduğu bir semt. Bu dayanışma etkinliğimiz bizim mahalledeki güvenilirliğimizi de arttırdı.

– İnsanların marketlerden değil de sizden alışveriş yapmalarının sebebi ne?
– Güven duymaları… Burası bir kooperatif, burada temiz ürün olur, piyasadan daha ucuz olur. Bunu bilmeleri, böyle düşünmeleri… İnsanlarla kurduğumuz iletişimin, açıklığın, şeffaflığın önemli bir payı var burada. Aldıkları ürün nereden geliyor; kim, hangi koşullarda üretiyor, bunlar hakkında detaylı bilgi verebiliyoruz. Bu da güveni pekiştiriyor.

– Neticede siz üreticiden alıp tüketiciye taşıyorsunuz, bu güvenceye siz nasıl sahip olabiliyorsunuz, ürünleri tedarik ettiğiniz üreticilerden emin misiniz?
– Burada olabildiğince titiz davranıyoruz. Bildiğimiz kooperatiflerle ve üreticilerle çalışıyoruz. İstanbul’da bizden önce kurulmuş olan kooperatif ve gıda topluluklarının kendi pratiklerinden elenerek oluşmuş bir üretici havuzu var. Onlardan bilgi aldık, sağ olsunlar bizi aydınlattılar. Bugüne kadar hangi üreticilerle ve kooperatiflerle çalıştıklarını, neden onları seçtiklerini anlattılar. Burada temel kıstas şu; güvenilirlik, şeffaflık, açıklık… Ürünü aldığımız üretim kooperatifinin kapıları her zaman bizim denetimimize açık olmalı.
Örneğin biz bugün bunu yaşadık. Zeytinyağı aldığımız Gödence Kooperatifi’ne gittik. Kooperatif başkanı Özcan Bey bize üretim yaptığı fabrikayı A’dan Z’ye gezdirdi, anlattı. Bizim kafamızda oluşmuş tablodan bile daha iyi olduğunu gördük. Bir evin mutfağı kadar temiz, bir zerre tozun bile girmesi mümkün olmayan bir üretim tesisi. Köylülerin pestisit, herbisit gibi kimyasal kullanılmasına izin verilmiyor. Bunu kendi gözlerimizle görmüş olduk. Bu şeffaflık sayesinde tüketicilerimize gönül rahatlığıyla sunabiliyoruz sattığımız ürünleri.
Çalıştığımız tüm üretici kooperatifleri ve üreticiler, referanslı üreticiler. Kendi ürünlerinde herhangi bir zirai katkı maddesi kullanmamayı taahhüt eden, bu noktada kooperatiflerle kendi arasında enformel bir sözleşme imzalayan üreticiler.

– Üretici kooperatifleriyle çalışmak bu güvenceyi almak bakımında da avantajlı o halde?
– Tabii ki. Bizim çalıştığımız şirket yapısına sahip üretici bir ikiyi geçmez. Şu an Salkım Kooperatifi’ndeki toplamda 150-160 kalem ürünün yüzde 95’i üretim kooperatiflerinin ürünleridir. Dolayısıyla bu anlamda içimiz ferah.
Bunun dışında yeni bir üretici ya da yeni bir ürün olduğu zaman biz de denetim yaptırabiliyoruz. Mesela bundan yaklaşık beş ay önce İstanbul’daki tüketim kooperatifleri olarak Kars’taki bir üreticiden yeşil mercimek aldık. Önce masraflarını paylaşarak laboratuvarda test ettirdik. Ürünün temiz çıktığını görünce hep birlikte satın aldık. Ama bu denetimi her üründe ve her defasında yapmak gibi bir şansımız olmadığı için, bu konuda bizim kadar hassas üreticiler olduğunu bilmemiz, bu konudaki şeffaflığa ve açıklığa güvenmemiz lazım öncelikle.

Bir pay da dayanışmaya

– İstanbul’daki tüketici kooperatifleri arasında, sözünü ettiğin bilgi alışverişi ya da laboratuvar masraflarını paylaşmak gibi dayanışmaların ötesinde bir koordinasyon var mı?
– Kurumsal, kağıt üstünde kurulmuş bir yapı yok. İnternet üzerinden iletişimde olduğumuz, bilgi, iletişim, dayanışma, karşılıklı fikir alışverişi yaptığımız, belli zamanlarda toplantılarda bir araya geldiğimiz bir grubumuz var. Gıda topluluklarından, kooperatiflerden, ziraat ve gıda mühendisleri odalarından insanların olduğu, hafızam yanıltmıyorsa yaklaşık 70 kişinin olduğu bir grup bu. Organik bir şekilde her şeyi birlikte yürütebildiğimiz bir platform değil burası. Gönül ister ki öyle olsun. Öyle bir seviyeyi yakalayabildiğimiz takdirde bu hepimizin faydasına olacaktır, pek çok şeyi kolaylaştıracaktır ama henüz öyle bir durumda değiliz.

– Dayanışma payı diye bir şeyden bahsetmiştin, bu ne?
– Kazancımızı dayanışmaya ihtiyacı olan kesimlerle paylaşıyoruz. Kim bunlar? Yoksul ailelerin üniversite öğrencisi çocukları, şiddet gören kadınlar, işten atılmış ya da desteğe ihtiyacı olan işçiler, işsizler… Hatta sokak hayvanları…
Genel bir ilkemiz bu. Kooperatifimizin gelirinin belli bir yüzdesini her ay böyle bir kesimle paylaşıyoruz. İki ay önce İnşaat İşçileri Sendikası’yla paylaştık. Mahallemizdeki sokak hayvanları için ayırdığımız bir bütçe var. Üniversite öğrencileri için “askıda öğrenci paketi” diye bir faaliyetimiz var.
Kooperatif demek dayanışma demek. Her ay dayanışma payımızı ayırıyoruz, kendi aramızda tartışarak kime verebileceğimizi belirliyoruz.

– Demokratik bir yapı olarak iç işleyişi nasıl kooperatifin?
– Yasal süreç gereği yapmak zorunda olduğumuz kongreler var zaten. Ama biz kooperatif ortakları, emekçileri, gönüllüleri ve destekçileri olarak her şeyi birlikte kararlaştırmaktan yanayız. Hemen her gün kooperatifte bir aradayız zaten. Dolayısıyla biz o fikir alışverişini, alacağımız kararları, atmak istediğimiz adımları hep birlikte gerçekleştiriyoruz. Haftada bir de yine tüm kooperatif emekçilerine ve gönüllülerine açık toplantılarla bunları somut kararlara dönüştürüyoruz. Bunun en demokratik yöntem olduğunu düşünüyorum kişisel olarak. Gönüllüler, emekçiler, ortaklar, toplam 150 kişilik bir çevreyiz kooperatif olarak.

– İzmir’de olmanızın sebebi ne?
– Hem tatile geldik hem de gelmişken ilişkide olduğumuz kooperatif ve üreticilerle tanışmak, görüşmek istedik. Ayrıca İzmir kooperatifçilik alanında köklü ve zengin tecrübelerin var olduğu, yerel yönetimle dayanışma içinde model oluşturmuş bir kent. Bizim de İstanbul’da yerel yönetimin kooperatiflerle birlikte yürütmeyi planladığı projeler var. Bu konuda fikir alabileceğimiz insanlarla tanışmayı da umuyorduk. Nitekim hem Köy-Koop İzmir Birliği Müdiresi Yasemin Hanım’ın hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Şevket Bey’in fikirlerinden faydalanma şansımız oldu. Onlarla birkaç saatlik sohbetimiz bile ufkumuzu genişletti. Kendi adımıza çok faydalı olduğunu söyleyebilirim yani.
– O zaman hem iyi tatiller hem çalışmalarınızda başarılar…

:

İlginizi çekebilir