Sürdürülebilirlik ve moda pek yan yana gelebilecek kavramlar gibi durmuyor ya da durmuyordu. Ancak dünya kaynaklarının tükenmeye yüz tutması, iklim krizi ve ekolojik hareketler tüketim ihtiyaçlarımızı da dönüştürmeye başladı. Artık çevreye daha fazla zarar vermemek için plastik tüketimini azaltmaya başladık, internetteki videolarda hayvanlara yapılan zulmü gördükçe vegan kişilerin sayısı artıyor, kanser gibi dejeneratif hastalıkların sadece genetik değil, beslenme biçimi ve hatta petrol bazlı giyecek ve eşya kullanımından olduğunu öğrendikçe daha doğal malzemeler kullanmaya niyetlendik. Dünya genelinde belki sayımız hala çok az ama tüketimi sınırlamak ve olanı dönüştürmek üzerine düşünmeye başladık. Geri dönüşüm (recycle) kavramı bile artık az kullanılmaya başladı, artık ileri dönüşüm (upcycle) moda.
Dünyanın en çok satan ve sektörü belirleyen moda dergilerinden Vogue bile Aralık 2019 sayısında değerler sisteminden, iklim krizinden, ileri dönüşümden bahsetti. Emily Farra dergideki makalesinde şunları söylüyor: “Modanın değer sistemini hızlı bir şekilde yeniden gözden geçirmesi gerekir. Paranın yatırım ve harcama şeklini değiştirmek zorundayız; kendimizi yansıtan markaları satın almalıyız, satın alma ve giyme şeklimizi, değer verme şeklimizi değiştirmeliyiz.”
19. yüzyıldan itibaren sanayileşmeyle birlikte hızlı ve çok üretim, hızlı tüketim alışkanlığını da beraberinde getirdi. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler özellikle son 30-40 yılda bu modaya uydular. Artık iki üç kuşak öncesi gibi kıyafetleri kendi dikmemize, tamir veya yamaya gerek kalmadı, çünkü artık giysi ve aksesuarlar çok üretildiğinden “ucuzlamıştı”. Ama pek kaliteli oldukları söylenemez çünkü bunlar mevcut lüks moda trendlerini takip eden düşük maliyetli hazır giyim koleksiyonları, yani hızlı moda.
Hızlısı ve yavaşıyla moda
Moda belli bir döneme, coğrafyaya, kültüre özgü ortak davranış, düşünüş ve yaşama biçimi diye tanımlanabilir. Her alanda vardır, tüm yaşamımızı aslında modalar belirler. İnsan kendini ne kadar modanın dışında tutmaya çalışırsa çalışsın, bilerek veya bilmeyerek daima etkisi altındadır. Konuşma biçimimiz, kullandığımız sözcükler, kullandığımız eşyalar, elbette giysilerimiz, saç kesimimiz, yaşadığımız çevre, yediğimiz içtiğimiz bile modaların izini taşır. Ama giyim kuşam modası diğerlerinden biraz daha baskındır, öyle ki moda deyince ilk aklımıza giysiler, aksesuarlar, mankenler, defileler ve çeşitli markalar gelir. “Benim modayla hiç alakam yok” diyen biri yanılıyordur, farkında olmadan belli modalardan etkilenmektedir. Pazardan aldığımız herhangi bir etek bile, tanınmış bir modacının önceki yıl Milano Moda Haftasındaki defilede sergilediği kreasyonda yer almış bir eteğin taklidi olabilir.
“Yeni”, modacılar yoluyla ortaya atılır, yeniliğin ortaya çıkışı havuza atılan taşa benzer, benimsenirse giderek yayılır, orta ve alt tabakaya ulaşır ve böylece modanın demode olma süreci başlar. Bazı modalar alt tabakaya ulaşmadan ortadan kalkarsa bu “ölü doğmuş moda” olarak tanımlanır. Bunu engellemek için modacılar toplumların eğilimlerini iyi yakalamak zorundadır. Modacıların getirdiği yenilikleri giyim ve tekstil sektörü sahiplenir, kitlelerin bu “yeni”yi elde etmesi için suni bir ihtiyaç yaratabilmesi amacıyla bir dizi organizasyon yapılır. Reklamlar, defileler, medya aracılığıyla yapılan tekrarlar ile yeniliğin ihtiyaç olduğu algısı yaratılır. Modern toplumlarda insanların farklı olma ve farklı olmama isteği sık sık çatıştığından modalar hızlı biçimde yayılır. Bir tasarım seri olarak üretilir, daha ucuza mal edilip daha ucuza satılır, birçok yan sektörle birlikte dev bir endüstri yaratılmıştır: “Hızlı moda”.
Tüketicinin sürekli yeniyi giyme arzusu ve üreticilerin daha fazla kar etmek hırsı kaynakların hızla tükenmesine neden olmakta. Elbette fazla üretim adalete ve çevreye zarar vermektedir. Düşük ücretle ve sağlıksız ortamlarda çalıştırılan işçiler, filtresiz fabrikalar ve atıklarıyla kirlenen çevre, aşırı üretim yüzünden tüketilen su ve diğer kaynaklar dünyanın ömrünü azaltmakta. Örneğin bir pamuklu tişört (250 gr pamuk) üretiminde 2500 litre su kullanılmakta. Öte yandan her yıl yaklaşık 50 milyon ton giysi atılıyor ve bunların çoğu biyolojik olarak parçalanmıyor. Polyester veya naylon gibi sentetik malzemelerin kimyasalları toprağa karışıyor ve yakılırlarsa kanserojen hale gelebiliyor. Bunları tersine çevirmek mümkün mü? “Yavaş moda” bir kurtuluş olabilir mi?
Yavaş modada uzun süreli giyilebilecek ve uzun süre raflardan inmeyecek, kalitesi yüksek, modası geçmeyecek ürünler üretmek esastır. Hızlı modanın aksine yavaş moda; yerel ve küçük ölçekli üretimi, ekolojik malzeme ile yerel malzeme ve pazarların kullanımını, geleneksel üretim tekniklerini, el yapımı ürünleri ve el işlerini, daha yavaş üretim süreleriyle kaliteli ve dayanıklı ürünleri amaçlamaktadır. Yavaş moda akımında ürün fiyatları adaletli ücretlendirme ve gerçek değerin ödenmesi prensibine dayandığından benzeri ürünlere göre daha yüksektir, böylelikle üreticinin işini gönül rahatlığıyla sürdürmesi sağlanır.
Sürdürülebilir moda için neler yapabiliriz?
Günümüzde hızlı moda yerine çevreci moda, ekolojik moda, eko-moda, etik moda, sürdürülebilir moda, temiz moda, yavaş moda, yeşil moda gibi birbirlerinin yerlerine kullanılan yeni kavramlar gelişmekte ve bunlar doğa dostu, yüksek kaliteli ve geri dönüştürülebilir moda akımı olarak tanımlanmaktadır. Tek kullanımlık plastik ve kâğıt poşetleri hayatımızdan uzaklaştırmaya başladık, bunu kıyafetlerimize de uygulayabiliriz. İşim bittiğinde bu etek, çanta veya spor ayakkabı ne olacak? Çoğu spor ayakkabı yaklaşık bir düzine plastik parçadan yapılır. Bir çöp sahasında parçalanmaları 1000 yıla kadar sürebilir, sonunda toprağa ve okyanusa (ve sonunda bedenlerimize) giden küçük plastik parçacıklara dönüşebilirler. Bunların önüne geçebilir miyiz? Eğer istersek ve toplumun bilinçlenmesine yardım edersek belli bir düzelmeye katkımız olabilir.
Moda dünyasına yön verenler, modacılar, tasarımcılar, tekstil üreticileri, markalar, tedarikçiler, terziler, konfeksiyoncular, perakendeciler ve tüketiciler sürdürülebilir moda için yapacakları ortak çalışmalar ile daha iyi bir dünyaya yaklaşabilirler. Üreticilere düşen görevler arasında şunları sayabiliriz: Stil, tekstil ve tekniklerde sürdürülebilir yenilikler yaratmak; doğaya ve çevreye zarar vermeyen üretim şekillerini benimsemek; tüm çalışanlara adil ve sürdürülebilir hayat sunacak bir çalışma düzeni; çok yönlü, zamansız ve çok işlevli giyim tasarımları; doğal ve kaliteli malzeme kullanımı; tamir ve yeniden yaratmaya elverişli ürünler üretmek…
Araştırma yapmak, doğal malzemelerle üretilmiş ürünleri tercih etmek, ne ve ne kadar alacağımıza dikkat etmek, giysilerin bakım ve onarımını yapmak, ikinci el almak, mevcut giysileri dönüştürerek yenisini üretmek gibi pek çok yapabileceğimiz şey var. Sürdürülebilir moda için üreticilere ve daha çok tüketicilere çok iş düşüyor. Neyi seçip ne satın alacağımıza daha fazla dikkat etmeliyiz ve elbet miktarına da. Biz tüketiciler istesek arz ve talebi kontrol edebiliriz. Ama kolaya kaçıp tüketme dürtüsünü perçinleyen cazibelere kendimizi çabuk kaptırıyoruz. Fiyatı uygun diye benzer ürünlerden çok sayıda alıp çoğunu dolapta bekletiyoruz ve sonra elden çıkarıyoruz. Önce az almaya odaklanmak lazım. Bir süre sonra elden çıkaracağımız zaman eşyalarımızı elbette çöpe değil, önce çevremizde ihtiyacı olanlara verebiliriz. İkinci el pazarlar ve mezatlarda satabiliriz, Kızılay, belediyeler veya başka kurumların giysi kutularına atıp ihtiyaç sahiplerine ulaşmalarını sağlayabiliriz. Takas şenliklerinde değerlendirebiliriz. İstanbul’daki Yeryüzü Derneği dokuz yıldır Takas Şenliği yapıyor. Facebook ve başka sosyal paylaşım sitelerinde çeşitli gruplar var, mutlaka kafamızdakine uygun takas ve satış sitelerine kolayca ulaşabiliriz. Sadece biraz araştırmamız gerekiyor.
Seferihisar Sığacık’ta neredeyse iki yıldır, ikinci el mezadı yapılıyor ve satış sonrası hem alıcı hem satıcıdan belli bir oranda para iki STK’ya bağışlanıyor. Böylece hem kullanmadığımız eşyalardan bir kazanç elde ederek kurtuluyoruz hem de bağış yaparak başkalarına maddi ve manevi destek oluruz. Ayrıca internet üzerinden ikinci ve birinci elden satış yapan sitelerde satış yapabiliriz. Buralarda da takas şansı var: örneğin ikinci el giysilerimizi satıp parayı hesaba almadan daha sonra orada biriken parayla kendimize bir şeyler alabiliriz, bu da bir takas yöntemi. Ülkemizde garaj satışları olmasa da ikinci el veya vintage kıyafet dükkânları artmaya başladı. Bunlar da giymediğimiz kıyafet ve eşyaları değerlendirme fırsatları arasında yer alıyor.
Son yıllarda başta Avrupa olmak üzere çeşitli ülkelerde Repair Cafe (Onarım Kafe) diye oluşumlar var. Bozulan eşyanızı götürüp orada tamir ettiriyorsunuz. Gönüllü tamirciler bozuk radyonuzu onarıyor, sökük kıyafetleri dikiyor. İşin aslı ülkemizde pek çok gelişmiş ülkeden farklı olarak tamirat işleri iyi ki devam ediyor. Her ne kadar “at, yenisini al” diye bir baskı olsa da, tamir işleriyle uğraşan esnaflar eskisi kadar iş bulamasa da Batının yeniden keşfettiğini biz devam ettirmeliyiz, tamir işleriyle uğraşan esnafı desteklemeliyiz. Birkaç nesil öncesinden farklı olarak kendi söküğümüzü dikemez hale geldik, bunu geri çevirmeliyiz. Bu konuda kendimizi çok beceriksiz hissediyorsak hala mahalle terzilerimiz var, onlardan yardım alabiliriz. Üzerimize artık olmayanları daraltıp genişletmek, bir veya birkaç giysiden yeni bir şey üretmek için terzimizle işbirliği yapabiliriz. Böylece daha çok pantolon paçası ayarlayan terzilerimize de ilham vermiş oluruz, onlar da mevcut kıyafetleri değiştirerek vitrinlerinde yeni kıyafetler koyarlar ve ileri dönüşüm modasına katkı sağlarlar.
Rengi sararmış veya lekelenmiş giysilerinizi doğal boyalarla boyayabiliriz. Elbette sentetik değil, doğal kumaşlardan üretilmiş olanları. Herkesin evinde olan veya çabuk bulabileceğiniz o kadar çok boyar madde var ki… Soğan kabuğu, çay, kahve, ceviz yaprağı, zerdeçal, nar kabuğu, adaçayı ve internette yapacağınız araştırmalarla çok daha fazlası. Son yıllarda doğal boyama, indigo shibori boyama ve ekolojik baskı (ecoprint) ile ilgilenenlerin sayısı ile bu konulardaki eğitim ve atölyeler hızla artıyor. Bu teknikleri kullanarak doğal ve sağlıklı kumaş ve giysi üreten markalar da ortaya çıktı. Artık sürdürülebilirlik ilkelerini benimseyen, çevreyi ve geri dönüşümü destekleyen, emek yoğun el işçiliği ile üretim yapan, işçi emeğini sömürmeyen, uzun süreli kullanımı vaat eden markalar var: Away Denim, Bego, Heliotropic Studio, Kapbula, One Square Meter ve Satsuma…
Kapitalizmin, endüstrileşmenin ve modernizmin etkisiyle el emeği yerine makinalar, doğal malzeme yerine sentetikler, az, küçük, yerel üretim yerine çok, büyük ve küresel üretim pompalandı. Kadınların el işleri ötekileştirilerek küçümsendi. Sentetik boyalarla capcanlı renklere alıştık, kolay temizlenen ama farkında olmadan sağlığımıza ve çevremizi kirleten giysi ve eşyalar kullanmaya başladık. Bu gidişatın olumsuz etkilerini çok yakında daha yoğun yaşayacağız. Fazla üretim ve gereksiz tüketim dünyamızı yok ediyor. Bunun farkına varma vakti geldi, modada ve her alanda sürdürülebilirlik ve ileri dönüşüm için düşünmek, araştırmak ve toplum bilincini geliştirmek biz bireylerin ödevi olmalı…
KAYNAKLAR:
– Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Moda ve Zihniyet, İz Yayıncılık, İstanbul, 2004.
– Sürdürülebilir Moda, Editör: Şölen Kipöz, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul, 2015.
– Sibel YÜCEL, Bahar TİBER, “Hazır Giyim Endüstrisinde Sürdürülebilir Moda”, Tekstil ve Mühendis, 2018, 25: 112, ss.370-380.
– https://www.bbc.com/news/uk-48682493
– https://www.vogue.com/article/sustainability-2020s-circular-fashion-textile-recycling?fbclid=IwAR169zezIdrrDVKQxhV4c2lchDU8_m1KfeUrZddMsokdPng6NiYYBUP0mfc)
– https://yesilgazete.org/blog/2019/12/16/hizli-modaya-karsi-bir-baskaldiri-hikayesi-temiz-giysi-kampanyasi/