Muhlis Dilmaç İzmirli bisikletçilerin ağabeyi gibi. İzmir’deki bisikletçilerin ilk bir araya gelişlerinde, ilk örgütlenmelerinde yer almış. Mesai sonrası hep beraber pedallayarak bisikleti görünür kılan akşam turlarından ilkini, “Perşembe Akşamı Bisikletçileri”ni organize eden de o. Kendisiyle biraz nostalji yaptık, o günlerden bugüne İzmir sokaklarında bisikleti konuştuk.
– Nasıl doğdu Perşembe Akşamları Bisikletçileri fikri?
Muhlis Dilmaç: Ben bisiklete binmeye işimin gereği başladım. 1995 yılında bir bisiklet firmasında çalışmaya başlamıştım. Bisikleti anlamak ve anlatmak lazım diyerek yola çıktım. Hafta sonları birçok insan bisiklete biniyor, bir yerlere gidiyor. Biz de o kervana katıldık. Derken birçok insanla samimi olduk. O zamanki şartlarda bisikletçiliğin trafikteki sıkıntılarını yaşadık, bisikletçiliği anladık. Aradan iki üç sene geçti. Bir dernek kurulsun, trafikteki haklarımızı savunalım gibi bir fikir çıktı. İlk İzmir bisiklet derneği kuruldu ama yürümedi. Biliyorsunuz, Türkiye’de zor bir şey dernekçilik.
Bu arada sık sık yurtdışından gelen bisikletçilerle karşılaşıyorduk. Buradaki sıkıntıları anlattığımızda, “Türkiye’de önce bisiklete binilmesi lazım, bunun görünmesi lazım, hatta bunun için akşamları binilmesi lazım” diyorlardı. Bu benim aklımda yer etmiş. Sene 2007 Eylül ayıydı, biz böyle akşam turları planlayalım, haftada bir gün çıkalım dedik.
– Neden akşam? Çalışan insanlar mesaiden sonra katılabilsin diye mi?
-Evet, haftanın günlerini saydık, en uygunu Perşembe gibi geldi. “Perşembe Akşamı Bisikletçileri” olduk. İlk turumuzu yaptık. Üç kişiydik. Ben, beyin cerrahı Berkant Atay ve genç bir arkadaşımız, Özgü Özgür. Tabii sonbahar, hava erken kararıyor, bir de kuvvetli yağmura denk geldik, donumuza kadar ıslandık.
– İlk toplanma yeriniz neresiydi?
– Göztepe İskele ve saat 20:00. Bunu hiç değiştirmedik. İkinci hafta bir yağmur daha yedik. Ekim ayında ilk defa bir duyurumuzu yaparak bisikletçileri çağırdık. Gelenlere çay ısmarlayacağız dedik. Gidiyoruz bir yere, çay ısmarlıyoruz, az kişiysek yemek yiyoruz.
– O zaman sosyal medya da yok böyle. Nasıl duyurdunuz, kulaktan kulağa mı?
– O zaman sadece msn vardı. Orada bir şeyler yapıyorduk ama esas kendi aramızda anlatıyorduk. Öyle kulaktan kulağa yayılıyordu. Gece bisikletçilerinin amacı, güzelliği şu; anlatacak bir derdi var… Nedir bu dert; bu bir spor değil bir ulaşım. Herkes bisiklete binebilir. İzmir’de trafikte bisikletler de var. Bizim de bütün hedefimiz bunları göstermekti. Bisikletin trafikte varlığını anlatmak. Anneler binsin, kadınlar binsin, yaşlılar binsin. Güvenli bir şekilde bisiklet sürsün. Hedef buydu.
Sayımız yavaş yavaş artmaya da başladı. Gerçekten görünür olduk yani. Her hafta kent içinde bir güzergâh belirledik. Göztepe’den çıkıp Buca, Bornova, Karşıyaka, Güzelbahçe taraflarına gittik. Her akşam yola çıkmadan önce kuralları anlatıyoruz ve devam ediyoruz.
– Kurallar da mı var?
Tabii. Bir tane öncü, bir tane de artçımız olur. Bu düzene uyacaksın. Öndekini geçmeyeceksin. Trafik kurallarına riayet edeceksin. Araçlara yol vereceksin. Aslında yol hakkı bizdeyken bile yol verdik. Çünkü başlangıç aşamasında bir şey oturtmak çok zor, çok kavga edersiniz. Ne küfürler edildi bize. Günyüzü görmemiş küfürler duyduk. Biz hepsine “teşekkür ederiz” dedik. Size de “iyi gelsin” dedik, karşılığımız böyle oldu bizim… Kesinlikle küfür ederek, sertleşerek değil.
Bir müddet sonra insanlar bizi görünce, “bugün Perşembe, bak Perşembe Akşamı Bisikletçileri yine geçiyor” demeye başladılar.
Perşembe akşamları dışında hafta sonu turları yaptık. Yurt dışından gelen bisikletçilerle burada turlar yaptık. Onlar da bizi davet ettiler. Bisikletin ortak bir lisanı var. Yabancı dil bilmeseniz de anlaşıyorsunuz. Müzik gibi. Pedal çevirdiğiniz sürece, kuralları bildiğiniz sürece dünyanın her tarafında eşiniz, dostunuz, arkadaşınız olabiliyor. Hatta bağımlılık derecesinde arkadaşlıklar doğuyor. Aslında bisiklet başlı başına sosyal bir araç eğer düzgün kullanırsanız.
Gökova bisiklet turuna en başından beri katıldık. Bunlar bisikletçileri bir araya getiren etkinlikler oldu.
– “Üç kişiyle başladık, nerelere geldik” dedirtecek kadar kalabalıklaştınız mı hiç?
– 300 kişiyle tur yaptık şehir içinde. Kocaman bir konvoy olduk.
Derken bu Perşembe Akşamı Bisikletçileri başka illere yayılmaya başladı. İnsanlar gece bisiklete binmeye başladılar. Benden fikir alıyorlardı, “nasıl yapıyorsunuz?” diye. “Abiciğim bisiklete biniyorsunuz, trafikte oluyorsunuz, kurallara uyuyorsunuz, saygı gösteriyorsunuz, kavga etmiyorsunuz. Hepsi bu…” İnsan olmak yani. 40-45 ilde başladı akşam bisikletçileri. Aynı zamanda İzmir’de başka semtlerde ve başka günlerde trafiğe çıkan topluluklar çıktı.
Biz salı günleri de bisiklet sohbetleri için bir kafede toplanıyorduk. Bir noktada bisikletin bilinmediğini fark ettik çünkü. Bilerek binmek başka bir şey; basit tamirler, tura çıkarken yanımıza ne alalım ne almayalım gibi… Herkes bildiğini ve tecrübesini ortaya döküyor, paylaşıyordu.
Herkese karşı açık olduk. Bir akşam yeni bir arkadaş geldi, ayağında tokyo, altında sıradan bir bisiklet, “ben de katılayım” dedi. Birçok arkadaş “almayalım, yolda kalır” dedi. “Yavaş gideriz, onu da dahil ederiz” dedik sonunda. Bu arkadaş devam etti bizle bir süre. Yıllar sonra gördüm, altındaki bisiklet, ekipmanlar, tam bir turcu haline gelmiş. Biz o gün o adamı dışlasaydık, kaybederdik. Kazanmak lazım. Siz bir bisikletçiyi kazanırsanız, o da bir bisikletçi kazandırır. Bizim prensibimiz buydu ve bunda da başarılı olduk.
– İlk günden bu yana, motorlu araç kullanıcılarının size yaklaşımı bakımından nasıl bir değişim gözlediniz?
– Dedim ya, ilk başta çok küfür yiyorduk. Bize ilk başta şaşıranlar, garipseyenler, bir müddet sonra yol vermeye, selam vermeye başladılar. Yolda yürüyenler hayranlıkla bakmaya başladılar. Var olduğumuzun farkında olunmasını istiyorsak görünür olmalıyız. Biz de öyle yaptık. Hız yapmadan, belirli bir tempoda, yavaş yavaş sürdük. Şehir içinde hız yapmamak lazım zaten, hız motorlu araç için nasıl felaketse bisiklette de olumsuz sonuçlar yaratabilir. İnsanlara kendimizi göstermek için yavaş yavaş yaptık sürüşü. Biz çoğaldık, trafik polisleri, emniyet bize alıştı. Araç sürücüleri alıştı. Yayalar alıştı. Kurumlar alıştı. Hepsi zaman içerisinde alışıyor. Yeter ki siz kurallarına göre, düzgün hareket edin. Sürekliliğinizi devam ettirin.
Sivil bir topluluk olarak bir arada olmanın sağladığı bir şey var. Diyalog kurabiliyorsunuz, gerekirse tavır alabiliyorsunuz. Metroya bisikletin alınmasını, bisikletçilerin haklarının tanınmasını böyle sağladık biz. Eminim zamanla daha da iyi olacak.
– Daha da artacak mı bisiklete binenler?
– Bir gün herkes bisiklete binecek. Benzin 7 liraya dayandı. Gelirlerimiz o kadar artmıyor ama. TEFE’yi TÜFE’yi düşük gösterince hayatı ucuzlatmış olmuyorsun ki. Araba sayısının hâlâ artmasını aklım almıyor zaten. Bisikletçilerin sayısı arttı. Yollarda daha çok görünür olduk. Daha organizeyiz artık. Taleplerimizi dile getirmenin, bunun için diyalog kurmanın yolları çoğaldı. Tabii kurumlarda işler bazen ağır yürüyebiliyor. Ama sabırlı olmak, yola devam etmek lazım. Sadece biraz daha zamana ihtiyaç var.