Temiz enerji temiz midir?

Güneşe dönmek de güzel ama ne kadar güzel olursa olsun en güzeli her türlü projenin arkasında kapı gibi bir ÇED ve SED olması. Yani hem Çevresel hem de Sosyal Etki Değerlendirmesi gerek. Mesela güneş panellerinin konacağı yerde tarım yapılıyor mu? Mera mı? Hayvan otlatma alanı mı? Kaç aileyi etkiliyor? Yaşamsal faaliyetlere engel oluyor mu?

HES’lerle ilişkim çevreci değil yatırımcı tarafında başladı. Serbest iletişim danışmanlığı yaptığım yıllarda farklı sektörlerde faaliyet gösteren bir holdingin bazı iletişim işleri ile uğraşıyordum. HES konusunun henüz pek de sıcak olmadığı, daha ilk kıyametin Fırtına Deresi’nde patladı patlayacak olduğu zamanlardı. HES’lere “alternatif enerji”, “temiz enerji” deniyordu. Çünkü fosil yakıt değildi, salınımı yoktu, çevreyi kirletmiyordu, insana-kurda-kuşa can suyu bırakılıyordu vs vs. Bu şirketin de Karadeniz’de HES yatırımı vardı. “Üç-beş çevreci”nin itirazı inşaat faaliyetlerinde sıkıntı yaratıyordu. “Gidip bir bakar mısın” dediler. O seyahat bu tür faaliyetlerin köylüye, doğaya, yaşama, çevrecilere rağmen yapılamayacağını göstermişti bana. O günden itibaren HES faaliyetlerini kendimce izledim.
Enerjinin temiz olması zararsız anlamına gelmiyor. HES’ler karbon salınımı anlamında diğer pek çok enerji tesisine göre zararsız olabilir. Ama inşa edildiği yerlerde yok ettikleri yaşam; susuz bıraktıkları dereler, kanallar yoluyla suyun ağaçlardan, çiçeklerden, insanlardan koparılması; tüneller yoluyla topraktan, hayvanlardan neredeyse tüm yaşamdan koparılması vardı. Köylerin boşalması, kente göç, köyün güveninden şehrin güvensizliğine yolculuk vardı.
Kendi kendine yeten, kendi bahçesinde ektiği ile beslenen, kendi suyuyla ve ektiğiyle beslediği hayvanının ürünleriyle çoluğunun çocuğunun geçimini sağlayan köylünün yaşam alanına getirip dayatılan HES inşaatları, önce suyu azalttı ve kirletti, bulandırdı; sonra kazılan toprak ve hafriyat dere yataklarına döküldü. Köylü sökülen bitkilerin artık engelleyemeyeceği heyelan tehlikesiyle, baraj etkisi yapan hafriyatın neden olacağı taşkın tehlikesiyle baş başa kaldı. Sonra suyu kanallara aldılar. Ve gözünün önünden akıp giden, can suyu diye bırakılan ama cana yetmeyen su, ne evine ne toprağına ne de hayvanına yeter oldu. Tünellere hapsedilen suya ise uçan kuşlar bile ulaşamadı. Bir derenin üzerinde 20-30 tane inşaata izin verilebildiğini düşündüğünüzde HES büyük bir yaşam alanı cinayeti haline geliyordu.
Sosyal Etki Değerlendirmesi Şart
Yıllar sonra, o dönem çalışmış olduğum holdingin patronuna uçakta rastladım. “Bütün diğer HES lisanslarını devrettik, uğraşamazdık, rüzgâra döndük” dedi. Rüzgâr santralleri için de aynı sorun var maalesef. Temiz enerji olmaya temiz ama bilirkişi raporlarında kuruldukları bölgede sebep oldukları yaşam alanı kaybı, tarıma, flora ve faunaya olumsuz etkileri ifade edilebiliyor. O yüzden yalnızca Çevresel Etki Değerlendirmesi de yeterli değil, Anadolu’nun bağrına hançer gibi saplanan bu tür inşaatlarda. Sosyal Etki Değerlendirmesi şart. Rüzgâr türbininizin ekonomiye katkısı bir yana, türbini kurduğunuz alandaki sosyal ve ekonomik hayat ne derece etkileniyor, bunu ölçmeden çivi çakmamak gerek.
Bu projelere talep değil arz odaklı bakıldığı için, kimi zaman bunlar birer inşaat faaliyeti olmaktan öteye gidemiyor. Bugün enerji yatırımı adı altındaki pek çok faaliyet, gerçekte inşaat faaliyetidir. Sahipleri genelde inşaat şirketleridir. Bun şirketler köyleri HES’lerle, termiklerle yok eder; yaşam alanını yitirip köyden kente göçmek zorunda kalan vatandaşlar için de şehrin çeperlerine TOKİ ile ortak yarı açık cezaevi gibi konutlar ve buralarda yaşayanlar tüketerek sosyalleşsin diye AVM’ler yaparlar.
2011 yılının Mart ayında İstanbul Esenyurt’ta yapılan AVM inşaatında çalışan işçilerden 11’i, gece üşüdükleri çadırda ısınmak için yaktıkları elektrik sobası nedeniyle çıkan yangında hayatını kaybetmişti. Sorumlu şirket Kayı İnşaat, aynı dönemde bir diğer şirketi olan Kayen Enerji ile Erzurum’un Tortum İlçesi, Bağbaşı Köyünde kıyamet koparan HES’leri de yapıyordu. Köylülerin her gün heyelan ve taşkın felaketi korkusuyla yaşadığı birkaç yılın ardından taşeron firma kaçıp gitti, projeler de iptal edildi.
Güneşe Dönmek
Yılın 12 ayı güneş alan Türkiye’de güneş enerjisinden yeterince yararlanılamaması, devletin sanki biraz uzak bakıyor olması, işin içinde ciddi bir inşaat işi, yani beton, çimento, demir olmayışından ve etrafına yeterince rant sağlayamamasından olabilir mi? Aslında güneş, herkesin kendi kullanabileceği enerjiyi üretebilmesi açısından çok ideal. Türkiye’nin Akdeniz ve Ege sahilleri yıllardan beri çatılarına koydukları depolardaki suyu güneşle ısıtarak bu enerjiden faydalanır. Halen seyrek de olsa, evlerin, yaşam alanlarının bir yerine monte edilmiş panelleri giderek daha fazla görür olduk. Seyrek çünkü bu paneller pahalı ve anlaşılan o ki ortalama elektrik tüketen bir hane koyduğu güneş panelini 5-6 yılda amorti edebiliyor. Daha ucuz ve ev kullanımına dönük panel teknolojisi geliştirmek için ise farklı bir politikayı desteklemeniz gerekiyor.
Güneşe dönmek de güzel ama ne kadar güzel olursa olsun en güzeli her türlü projenin arkasında kapı gibi bir ÇED ve SED olması. Yani hem Çevresel hem de Sosyal Etki Değerlendirmesi gerek. Mesela güneş panellerinin konacağı yerde tarım yapılıyor mu? Mera mı? Hayvan otlatma alanı mı? Kaç aileyi etkiliyor? Yaşamsal faaliyetlere engel oluyor mu? Sosyal etki değerlendirmesi, enerji – tarım – yaşam – eğitim – sağlık dengesini kollayan iyi bir şeydir. Siz ÇED’inizi, SED’inizi sağlam tutun da, eğer uyuyorsa ister güneş ister rüzgar ister hidroelektrik, hatta ister termik gelsin.

:

İlginizi çekebilir