‘Başka’ bir Seferihisar için, ‘Başka’ bir dünya için…

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ile söyleşi Daha katılımcı bir yönetim geleneğini ve örgütlenmesini oturttuğunuzda, artık yönetimde kim olduğundan bağımsız, aynı hedefleri paylaşan halkın inisiyatifiyle yürürsünüz. O saatten sonra başkan Tunç Soyer’miş, Ahmet’miş, Mehmet’miş, bir önemi kalmaz. Seveni sevmeyeni, oy vereni vermeyeni, sanıyorum herkes hemfikirdir ki Seferihisar’ın geçirdiği büyük değişimde en büyük rol, Belediye Başkanı Tunç Soyer’e ait. Sadece icraatlarıyla değil. Bu değişimin arka planındaki Cittaslow düşüncesiyle, Seferihisar’ı ve Türkiye’yi tanıştırmasıyla da… Kendisiyle bu değişimi konuştuk. -“Başka bir dünya mümkün” diye bir söz var ya, tüm dünyada toplumsal muhalefetin dilinde,…

okumaya devam

Uygarlık buğdayla başladı

Yaklaşık 14.000 yıl önce Güneydoğu Anadolu’da Urfa civarında başlayan insanla buğdayın aşkı, insanı yerleşik yaşama geçirmiş, tarıma başlatmış ve çok uzun bir süre yayılmadan aynı bölgede kalan bu ikili, yani insan ve buğday, bundan sonra iyice ayrılmaz olmuşlardır. Buğday, hızla yeni yaşam alışkanlıkları geliştirir. Charles Darwin “Petrole sahip olan, devletlere sahip olur; gıdaya sahip olan halklara.” Bu sözün 1974 yılında o dönemin ABD dışişleri bakanı olan Henry A. Kissinger tarafından söylendiği iddia edilir. Elbette gıda kaynakları içinde de birinci sırada gelen buğday bu sözü doğrularcasına insanlık tarihinin biçimlenmesinde önemli rol oynamıştır.…

okumaya devam

Tanrılar, keçiler ve şarap ve kahve

Homeros’un Odysseia’sında Tanrılar Kralı Zeus, kızı Helena’ya “üzüntüleri ve öfkeleri ile bütün acı anılarını geride bıraktırma gücüne sahip” bir içecek sunarken, Tanrılar Olimpos Dağı’nda kahvenin tedavi edici gücü ile insanlığa şifa dağıtırlarmış. Seferihisar’ı anlamak için uzaktan bakmak yetmiyormuş… Acaba Seferihisar’a gelip de, kalbini buraya teslim etmeden evine geri dönmüş kimse var mıdır? “Cittaslow” yani “yavaş şehir” Seferihisar… Büyük şehirlerden bıkmış, yaşamın gerçek amacını keşfetmekten yorulmayan dingin ruhların huzur bulduğu yer! Hemen yanı başındaki Sığacık’ın ise dar, ara sokakları nasıl da kabına sığmaz masum bir çocuk edasında! Teosluların baş tanrısı Dionysos…

okumaya devam

Neptün Soyer’le kadın emeği ve elbirliği üzerine

Kimle konuşsanız aynı şeyi anlatır; bundan çok değil on sene önce Seferihisar’ın merkezinden bir kadının geçmesi büyük olaymış. Nerede öyle şimdiki gibi rahat rahat gezmeler, erkeklerin arasında kahvelere oturmalar… Seferihisarlı kadınlar minibüse binmek için bile merkezin etrafından dolanıp daha gözden ırak duraklara giderlermiş. Merkezden geçmek ya da geçmemek bir simge aslında. İnsanlığın bir yarısının baskı altında tutulduğunun; toplumun bir ferdi olarak aslında doğuştan sahip olduğu hakkın, üstelik evdeki, tarladaki görünmez kılınan emeğiyle her gün yeniden ve yeniden kazandığı, toplumsal yaşamda rol ve söz sahibi olma hakkının elinden alındığının bir göstergesi.…

okumaya devam

Sürdürülebilir kalkınma, gerçekler ve ütopya

Baha Okar –   Çocukluğum Karadeniz Ereğli’de geçti. “Hoppala, Seferihisar dergisi diye aldık, ne çıktı” demeyin hemen; geleceğim… Güzel bir sahil kasabasıymış Ereğli zamanında, hâlâ da güzeldir. Demir çelik fabrikasıyla bilinir. Fabrika 1960’ların sanayileşme ve kalkınma hamlesiyle kurulmuş. Kurulmasıyla da ilçenin 8 bin olan nüfusu bir anda 18 bine fırlamış. Şimdi Ereğli, nüfusu Zonguldak’tan fazla, mahalleleriyle birlikte 180 bin kişinin yaşadığı koca bir ilçe; aslında bir metropol minyatürü. Trafiğiyle, hava kirliliğiyle, kalabalığıyla… Ortaokul yıllarımda, yani 80’lerin sonuna doğru Demir Çelik’te 15-20 bin, belki daha fazla işçi çalışıyordu. Neredeyse her ailede fabrikadan…

okumaya devam