Seferihisar sevdalısı bir grup aydın ve sanatçı bir süre önce Abderalılar adı altında bir araya gelip birleştiler. Seferihisar’ın tarihsel ve kültürel kimliğini zenginleştirmek, zaman içinde tahrip olmuş ve yok olmaya yüz tutmuş bazı değerleri gün yüzüne çıkarmak üzere bazı çabalara giriştiler. Kaybolmaya yüz tutmuş zanaatların da yaşatılacağı bir sanat sokağının düzenlenmesi ve bir kent müzesinin kurulması gibi girişimlerin yanı sıra, dikkatlerini yönelttikleri esas alanlardan biri, Seferihisar’ın Düzce köyü oldu. Düzce köyünün yani eski adıyla Hereke’nin mazisi, ta antik döneme, Herakleia adıyla bilindiği zamanlara gidiyor. Ama bu tarihsel miras korunamamış, geçmişi…
okumaya devamKategori: Kültür-Sanat
Yönetmen Kibar Dağlayan Yiğit: ‘Belgesel, derdi olan insanın işi’
“Ben belgeselin derdi olan insanla ilgili olduğunu düşünüyorum, bir yaşam biçimi gibi. Bir derdin varsa anlatıyorsun, yoksa bir hobi olarak yapamazsın belgeseli, belki kısa film yapabilirsin ama bir belgesel olmaz. Belgesel bence muhalif olmadır.” O sinema ile kendini keşfetmiş bir emekçi, kamerayla tanıştıktan sonra yaşamını değiştiren bir kadın, kamerasıyla hikâyeler anlatan belgesel sinema yönetmeni Kibar Dağlayan Yiğit.2018 Ekim ayında Sığacık Yazarlar Evi’nde sessiz sedasız bir proje başladı. “Mahallemizin Kadınları Sinema Yapıyor” kadınların kamera ile kendileri anlatması amaçlanmıştı. Ürkek bir heyecanla başlayan kadınlar; güler yüzü, ışıl ışıl gözleri ve her an…
okumaya devamDuyarlı Keçi Sefer -sayı 9
Moda sürdürülebilir mi? Ekolojik moda
Sürdürülebilirlik ve moda pek yan yana gelebilecek kavramlar gibi durmuyor ya da durmuyordu. Ancak dünya kaynaklarının tükenmeye yüz tutması, iklim krizi ve ekolojik hareketler tüketim ihtiyaçlarımızı da dönüştürmeye başladı. Artık çevreye daha fazla zarar vermemek için plastik tüketimini azaltmaya başladık, internetteki videolarda hayvanlara yapılan zulmü gördükçe vegan kişilerin sayısı artıyor, kanser gibi dejeneratif hastalıkların sadece genetik değil, beslenme biçimi ve hatta petrol bazlı giyecek ve eşya kullanımından olduğunu öğrendikçe daha doğal malzemeler kullanmaya niyetlendik. Dünya genelinde belki sayımız hala çok az ama tüketimi sınırlamak ve olanı dönüştürmek üzerine düşünmeye başladık.…
okumaya devamİlkay Akkaya’nın kedileri: Loli
Kendimi bildim bileli hayvan dostlarım oldu hep. Her biri farklı bir kişilik; kimi neşeli, kimi karamsar, kimi öfkeli, kimi şefkatli, korkak, cesur, meraklı, miskin… Ortak bir noktaları var; iyiler. Tasarlayarak kötülük yapmıyorlar. Çok da hikâyem var tabii onlarla ilgili. Birini anlatmak istiyorum şimdi…Adı Boncuk olan, güzeller güzeli bir kedim vardı. Beyaz- kumral bir tekir. Fikret Otyam tablolarındaki kadınların gözleri gibiydi gözleri, bakmaya doyamazdım. İlk bebeklerini doğurmuş, mutlu bir lohusalık dönemi geçirmişti. Bebekleri dört aylık olmuştu. Kısırlaştırma ameliyatına karar vermiştim ama günlük koşuşturma içinde hep erteleniyordu.Bir gün stüdyodan eve, her zaman…
okumaya devamSeferihisar’ın bağlama hocası Murat Sincer: ‘Türküleri de sit alanı gibi görmemiz lazım’
Seferihisar sokaklarında sırtında sazıyla Murat Hoca’yı muhakkak görmüşünüzdür. Kimi zaman yalnız kimi zaman öğrencileriyle birlikte, bazen bir derse bazen koro çalışmasına yetişmeye çalışırken… Murat Sincer, Seferihisar Belediyesi Türk Halk Müziği Topluluğu şefi ve bağlama öğretmeni. Aynı zamanda “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı” bir ozan. Seferihisar’da ve müzik merkezinin bulunduğu Karabağlar’da bugüne dek yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, akademide ders vermiş. Bu arada iki albüm çıkarmış, bir bağlama metot kitabı yayımlamış.Hem kendisini tanımak hem de halk müziği üzerine düşüncelerini almak için söyleşiyoruz. Müziğe nasıl başladınız, halk müziğine nasıl yöneldiniz, yolunuzun çizilmesinde kimlerden etkilendiniz?…
okumaya devamSosyalleşmem lazım(mış!)
Bu sayıdan itibaren Duyarlı Keçi Sefer karakteriyle dergimizi renklendiren karikatürist Uğur Günel’le en az çizdikleri kadar eğlenceli bir söyleşi gerçekleştirdik. Uğur bize mizah sanatının inceliklerini ve yaşadıklarını hikâyelerine nasıl yansıttığını anlattı… “Çizerliğe ilk başladığım yıllarda bir İstanbul maceram oldu. Başlarda Leman dergisinde çiziyordum. O aralar Leman’la birlikte irili ufaklı birçok dergide küçük köşeler çizdim. Ama bu dergiler çok uzun ömürlü olmadı. Gırgır dergisi 2008 yılında yenilenmişti. Orada çalışan bir arkadaşım köşe çizecek karikatürist aradıklarını, benim işlerimi beğendiklerini söyledi. Gidip görüştük ve 2010 yılının Nisan ayında Gırgır’da çizmeye başladım. 2017 Şubat’ında…
okumaya devamEbru Atilla Sağay ve Braille Tiyatro Ekibi: ‘Karanlığa teslim olmak yerine onunla alay ediyoruz!’
Ebru Atilla Sağay, tek başına kurduğu Tiyatro Nienor’la 10 yıldır başarılı oyunlar sahneye koyuyor. Bunun yanı sıra yer aldığı deneysel performanslarla alkış almaya devam ediyor. Bu hareketli sanat yaşamını sürdürürken, yaklaşık üç yıldır da görme engellilerle oluşturduğu “Okuma Tiyatrosu”yla Braille alfabesiyle yazılmış oyunlar sahneliyor. Kendisini daha yakından tanımak ve bu proje hakkında etraflıca bilgi almak için Sağay’ın kapısını çaldık. Kendinizi tanıtır mısınız?İzmir’de 10 yıl önce kurduğum Tiyatro Nienor çatısı altında kadınların sorunlarını, haklarını, görünürlüklerini sağlamak için oyunlar ve performanslar üretiyorum. Tiyatronun düşünsel ve kültürel yaşamda bir gereklilik olmasından aldığım kuvvetle…
okumaya devamAdaletin bu mu dünya?
Çok tutmuş dizilerin beyazperde uyarlamaları elbette çok çok eski ve geçerli bir formüldür… Bizde sayısı az da olsa özellikle Amerikan sineması için kökleri çok uzak geçmişe uzanan bir reflekstir… Bu yılın başları (10 Ocak) itibariyle vizyon bulan yerli yapımlardan ‘S1 F1R B1R’, televizyon kanallarında değil belki ama dijital platformlarda yayımlanan ve şansını büyük perdede de denemeye karar veren bir dizinin filmi kimliğiyle karşımıza çıktı. “Sıfır Bir: Bir Zamanlar Adana’da”nın uzun metraj hali olan çalışma bence sinemamız adına tuhaf bir heyecanın ifadesiydi. Doğrusu diziyi izlemediğim için yapısına ve dertlerine pek hâkim…
okumaya devamSosyalleşmem lazım(mış!)
Bu sayıdan itibaren Duyarlı Keçi Sefer karakteriyle dergimizi renklendiren karikatürist Uğur Günel’le en az çizdikleri kadar eğlenceli bir söyleşi gerçekleştirdik. Uğur bize mizah sanatının inceliklerini ve yaşadıklarını hikâyelerine nasıl yansıttığını anlattı… “Çizerliğe ilk başladığım yıllarda bir İstanbul maceram oldu. Başlarda Leman dergisinde çiziyordum. O aralar Leman’la birlikte irili ufaklı birçok dergide küçük köşeler çizdim. Ama bu dergiler çok uzun ömürlü olmadı. Gırgır dergisi 2008 yılında yenilenmişti. Orada çalışan bir arkadaşım köşe çizecek karikatürist aradıklarını, benim işlerimi beğendiklerini söyledi. Gidip görüştük ve 2010 yılının Nisan ayında Gırgır’da çizmeye başladım. 2017 Şubat’ında…
okumaya devam